Siyonizm’in Kırılgan Sınırı: Falaşalar ve İç Direniş Potansiyeli
Falaşalar, İsrail toplumunun en alt tabakasında yer alan, sistematik ayrımcılıkla sindirilmiş bir halk olabilir. Fakat aynı zamanda bu sistemin en tehlikeli fay hattını da oluşturuyorlar. Tarih boyunca içten gelen sarsıntılarla çöken birçok otoriter rejim gibi, İsrail de kendi içinde yıllardır biriken bu sosyal gerilimlerin sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kalacak.
- MEHMET BAYDEMİR
- 29 Temmuz 2025
her şey bir rüzgâra bakıyor ağabey
bakma esrar çekip mayıştıklarına
bir gün var ya bu mağribli çocuklar
bir gün yakacaklar Paris’i
— Hakan Albayrak
Hakan Albayrak’ın 1996 yılında yazdığı Mağribli Çocuklar şiiri, Mağribli çocuklar Paris’i yakıp yıkmaya başladığında çokça konuşulmuş ve Türkiye’de bir direniş şiiri haline gelmişti. Aslında Albayrak’ın bu meşhur şiiri sadece Paris’in banliyölerinde değil, tüm dünyada ötekileştirilenlerin bir gün içten yanacak bir ateşe dönüşeceğini anlatıyordu. Bugün Ortadoğu coğrafyasında aynı ihtimal İsrail için de geçerli. Çünkü İsrail, yalnızca bir işgal devleti değil, aynı zamanda bölgede kalıcı bir kaos üretme projesinin merkez aktörlerinden biri. Bu yayılmacı ve yıkıcı politikaların uzun vadede İsrail’in içinden doğacak bir direnişle sarsılacağını söylemek şaşırtıcı değil. Bu iç direnişin potansiyel taşıyıcıları ise İsrail’in kendi ötekileri; yani Falaşalar, Etiyopyalı Yahudiler.
İsrail’in Yayılmacılık ve Savaş Stratejisi
İsrail, son yıllarda Ortadoğu’da askerî ve istihbarî müdahalelerini yoğunlaştırdı. Henüz 1948’de kurulmadan önce bile Filistin’i terörize eden İsrail, özellikle 7 Ekim olaylarından bu yana Ortadoğu’ya kâbusu yaşatıyor. Son iki yılda Gazze’ye yönelik yürüttüğü geniş çaplı saldırılar, on binlerce sivilin ölümüne ve tüm kentin büyük ölçüde yok edilmesine sebep oldu. Aynı dönemde Lübnan sınırında yaşanan çatışmalar da ciddi bir bölgesel savaş riskini doğurdu. İran ile süregiden örtülü savaş ve sonrasında İsrail’in, 2025 yılında İran’a yönelik saldırıları ve sabotajları bölgedeki kaosu zirveye çıkardı.
Diğer yandan 10 yılı aşkın süren iç savaşın ardından Suriye ekonomisi çöktü, siyasi otorite zayıfladı ve toplumsal yapılar derin yaralar aldı. Bu kırılganlık, İsrail için müdahale ve nüfuz genişletme açısından uygun bir zemin oluşturuyor. 16 Temmuz 2025 tarihinde Suriye Genelkurmay Başkanlığı’nı vuran İsrail, bu saldırılarla sınır tanımazlığını bir kez daha ortaya koydu.
Bu saldırgan politika, yalnızca bölgeyi değil, küresel güvenliği de tehdit ediyor. İsrail’in “Önleyici Vuruş Doktrini” çerçevesinde geliştirdiği bu strateji, askerî üstünlüğünü sergilerken bölgesel istikrarsızlığı derinleştiren bir araç haline geldi. İsrail’in bu yayılmacılığı, “vadedilmiş toprak-seçilmiş halk” öğretisinin modern bir jeopolitik pratiğe dönüştürülmesinin doğrudan sonucu. Bu Siyonist anlayış, İsrail’in kuruluşuna sözde ahlaki meşruiyet çabası içeriyordu. Yine bu anlayış, Filistin topraklarının ötesine taşarak, Lübnan, Suriye, İran ve hatta Yemen gibi alanlarda İsrail’in “güvenlik” kisvesi altında yeni alan kontrolü sağlama hevesini daha görünür kılıyor.
Bunun da ötesinde, İsrail’in bu yayılmacı siyaseti, küresel güçlerin pasifliği ya da örtük desteğiyle daha da pervasız hale geliyor. ABD ve AB gibi güçler İsrail’in saldırılarına onay verirken Rusya ve Çin gibi güçler ise kendi çıkar hesapları nedeniyle etkisiz kalıyor. Bu uluslararası........
© Perspektif
