Türkçemizi neden katlediyoruz?
Dil, bir ulusun temel oluşturucu unsurlarından biridir. Bir toplumun sistem oluşturabilmesi, kültürel ve bilimsel olarak ilerleyebilmesi için öncelikle dilini geliştirmesi gerekir.
Kendi anadilini, ulusal dilini.
Toplumsal paylaşım, ulusal bütünlük ve gelişmenin sürekliliği için iletişim, etkileşim ve kaynaşma şart. Bu da dille mümkündür. Diline sahip çıkmayan toplumun kendine özgü bir toplumsal karakter ve kültürel kimlik oluşturması hiç kolay değil.
Düşünsel dışavurum ve bilgi paylaşımı için de dil temel araçtır. İnsan kendisini en iyi de kendi anadilinde ifade eder. Dil ne kadar gelişkin, kendimizi ifade edişimiz, etkileşimimiz de o denli güçlüdür.
Oysa son yıllarda Türkçemizin kullanımındaki özensizlik giderek ciddi bir hal almaya başladı. Geliştirmek bir yana, kasıtlı olarak bir katlediş eğilimi var sanki. Sokağın dili çoktan bozulmuştu zaten. Çoğumuz uzun süredir bunun farkındayız. Türkçenin içerisinden, kendiliğinden argo ağırlıklı bir alternatif dil oluştu sanki.
Sokak deyip geçmeyelim. Evimizin kapısından çıktığımız anda tanıdık, tanımadık pek çok insanla paylaştığımız bir kamusal alan. Eski yıllarda, belki yirmi, otuz yıl öncesinde sokak, insanların, giyim kuşamlarıyla, tavır ve davranışlarıyla, konuşma biçimleriyle vb. özen gösterdikleri bir sosyalleşme ortamı olarak görülürdü. Orası herkes için bir tür vitrin sayılırdı ve insanlar ona göre de bir tarz oluştururlardı. Kendince bir resmiyeti vardı sokağın. Şimdilerde ev ve sokak arasındaki bu ayrımın........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein