Cesaret: Seçtiklerimizle vazgeçtiklerimizin arasında…
Biri mi söylemişti bunu, yoksa bir kitapta mı karşılaşmıştım, orasını tam hatırlayamıyorum; ama muhteşem bir söz var belleğimde:
‘Cesaret, bazen seçtiklerimizle; ama daha çok vazgeçtiklerimizle ilgilidir…’
Niye peki?
Niye vazgeçtiklerimiz?
Geçip gideceklerin, geride kalacakların, muhtemelen unutulacakların bizim cesaretimizle ne ilgisi olabilir ki?
Sözü söyleyen kişi olmasam da ‘yüzde yüz aynı fikirdeyim’ diyen biri olarak sanırım bu soruları yanıtlayabilirim:
Evet, cesaret bazen doğrudan doğruya ‘seçtiklerimizle’ ilgilidir.
Onca şey içinden sadece bir şeyi seçmek cesaret gerektirir:
· Bir yol seçeriz mesela. Çok sarp veya hiç denenmemiş bir yol. Yürümek için. Yüzleşmek için. Yol boyunca karşılaşacağımız her şeyi de böylelikle seçmiş oluruz…
· Bir rakip seçeriz kendimize ya da bir düşman mesela. Onunla savaşmak, onu alt etmek için. Böylelikle kazanma, kaybetme ya da bir biçimde uzlaşma ihtimallerini de seçmiş oluruz…
· Bir kuşku seçeriz mesela. İçimizi kemirsin, bizi usul usul tüketsin diye. Hadi canım, bile isteye yapar mı hiç bunu insan? Yapar! İnan yapar; saplanıp kalacağı kuşkuyu insan kendi seçer. Böylece kendi kendinin, kendi statiğinin ve dolayısıyla kendi yükselişi kadar kendi çöküşünün de mimarı olur.
Bütün mimarlar üstün yetenekli, bütün binalar kusursuz veya ölümsüz değil ki !..
· Ya da bir tutku seçeriz mesela. Bitmeyen bir aşk, uzak düşsek de ömür boyu yüreğimizden çıkarmayacağımız bir yoldaş, derimizle etimiz arasında yuvalanan bir alışkanlık; motorsiklet kullanmak, kitap okumak, şiir yazmak, yolculuk etmek mesela…
Benim vazgeçemediğim tutkularım bunlar ve böyle tutkular öylesine gelip konmaz içimize, onu biraz da biz seçeriz. Ne olmak istediğimize, neyle olmak istediğimize aslında biz, ‘kendimiz veya içimizdeki ben’, birlikte karar veririz. Ama ne yazık ki seçimimizden hoşnut olmayınca veya kendimizi gerçekleştiremeyince de genellikle başkalarını suçlarız. İnsanız. Zayıf........
© Pusula Gazetesi
