At fışkısındaki arpa: Muhacirlerin açlıkla imtihanı
* O günlerde bir süvari geçip de atı pislese, nereden çıktığı belli olmayan insanlar hücum edip, fışkıdaki arpaları kapışırlardı!.. Cihan Harbi’nde Rus işgaline maruz kalan doğu vilayetlerinin halkı batıya muhacir olmuştu (göç etmişti). Bunların nakliye, iskân ve iaşe işlerini Sultan Aziz zamanında kurulan İskân-ı Aşâir ve Muhâcirin Müdüriyet-i Umumiyyesi yürütmüştür. Memleketin en zor zamanında ve olanca imkânsızlıklar içinde bu kıdemli müessesenin varlığı çok işe yaramıştır. Müdüriyet, muhacirlere sadece 10 kuruşluk ekmek verse, günlük masrafı 2 bin lira tutuyordu. Bütçeden tahsisat ayrıldı. Hilal-i Ahmer’den (Kızılay) para aktarıldı. Muhacirler artınca, padişahtan itibaren bütün memur maaşlarından, dullar hariç, %1 nispetinde iane-i ihtiyariyye adı altında kesinti yapıldı. Halktan da iane (yardım) veren oldu.
Oturan gelenden iyi değil
Çiftçi ve esnafa yerleştikleri yerde iş imkânı temin edilmeye çalışıldı. Erkek muhacirlerin hemen hepsi yaşlı, çocuk ve sakatlardan ibaretti. Elinden marangozluk, saat tamirciliği, kunduracılık gibi iş gelenlerin vaziyeti nispeten iyiydi. Babannemin dedesi Molla Şakir Efendi, üç oğlu ve iki damadı şehit, iki damadı da esir olduğu için beraberinde onlarca kadın ve çocukla muhacir olmuş, ama gittiği yerde hocalığı sebebiyle itibar görerek maişet sıkıntısı çekmemişti. Dul kadınlar, çevredeki koruluklardan topladıkları odunları satıyor, bağ, bahçe veya tarlalarda gündelik çalışıyorlardı. Sepet ören, dikiş diken, ölü yıkayan kadınlar üç beş kuruş kazanıyordu. Çocuklar ise çobanlık, meyve ayıklama gibi işler yapıyorlardı. Gittikleri yerlerde de köylünün vaziyeti iyi değildi. Harb sebebiyle mahsullerinin çoğuna, ayrıca binek hayvanlarına, arabalarına el konulmuştu. Erkekler cephedeydi. Fiyatlar günden güne hızla artıyor, pek çok zaruri mal bulunamıyordu.
Evdeki hesap çarşıda tutmadı!
Her köy ve kasabada ne kadar muhacirin kalabileceği evvelden tespit edilmişti. Boş evlerle, sürülen Ermenilerden kalan binalar muhacirlere tahsis edildi. Ama muhacirlerin çoğu açıkta kaldı. Fırın ve kahvehanelerde yer bulamadıklarında, istasyonlarda, cami avlularında, sokak köşelerinde, tarla içlerinde geceliyor, azıklarıyla idare etmeye çalışıyorlardı. Talimatnameye göre aciz, kimsesiz ve fakirlerle ve maaşı 400 kuruştan az memurlara iaşe (geçim parası) verilecekti. Ama muhacirlerin neredeyse tamamı bu hâle düşmüştü. Bu iaşe, nüfus başına her hafta aile reisine teslim edilirdi. Yevmiye (gündelik), büyüklere 2, on yaşından küçüklere 1 kuruş idi. Sonra bu miktar yarısı kadar arttırıldı. 1 kilo buğdayın 40-50 kuruş gibi yüksek fiyata satıldığı devirde bu paranın hiç kıymeti yoktu. Günde yetişkinlere 400 gram, 10 yaşından küçüklere 300 gram un veya bunun yerine 600 gram/450 gram ekmek verilecekti. Gıdası daha düşük olan arpa unu verilecekse miktar arttırılacaktı. Un ve ekmekler ordu iaşe ambarlarından verilecekti. Mahallî memurlar erzak ya da yevmiye vermek hususunda muhayyerdi.
Göçe ilave kıtlık…
Bütün bunlar kâğıt üzerinde kaldı. Ordu iaşe ambarları boştu. Askere bile verilecek ekmek yoktu. Muhacirlerin çoğu gerek yolda gerekse vardıkları yerde sefalete düştüler. Haylisi yolda açlık ve hastalıktan öldü. Milletlerarası yardım cemiyetlerinden yardım geliyordu. Ama bazı memurların yolsuzluğu sebebiyle çoğu muhacirlerin eline geçmiyordu. Aksi gibi 1917’de büyük bir kıtlık oldu. Hükûmet bunu önlemekte aciz kaldı. Vaktinde stok yapılmadığı için çiftçiden aynî olarak tahsil edilen aşar (onda bir tarla kirası) iki misline çıkarıldı. Bu, ordunun ihtiyacına bile yetmedi. Fiyatlar anormal seviyelere çıktı. Hâli vakti yerinde muhacirler de sefil ve muhtaç vaziyete düştü. Hükûmet,........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein
John Nosta
Joshua Schultheis
Rachel Marsden