Sanat ve oyun
Diğer
07 Eylül 2025
Yapay zekânın Pollock taklidi
Sizce yaratıcı sanatçı topluma karşı sorumlu mudur? Nelerdir sorumlulukları veya yükümlülükleri?
Benim cevabım: Özgür yaratım halindeki bireyin kimseye karşı bir sorumluluğu yoktur.
Neden mi?
Önce yaratıcı sanatın tanımı ve doğası üzerine kafa yoralım. Düşünelim: sanat nasıl bir meslek? Ne için var?
Her mesleğin sorumlulukları, yükümlülükleri vardır. Çünkü meslekler insanların başkaları için ürettikleri şeyleri veya verdikleri hizmetleri kapsar. Meslek demek, iş demek. İtfaiyeci, polis, sağlık görevlisi, şoför, pilot uyanık ve çevik olmak zorundadır. Yargıç, avukat, savcı, yönetici âdil olmak zorundadır. Mimar, mühendis, şehir planlamacısı doğru hesap yapmak zorundadır. Pazarcının, marketin, kasabın, manavın sattığı sebze, meyve, et, balık taze olmak zorundadır. Bu meslekler bu yükümlülükleri yerine getirmezse insan sağlığına veya hayatına mâl olabilir, hayat bir trajediye dönebilir; ülkemizde her gün gördüğümüz gibi.
Yaratıcı sanatçı ise hiç bir şey olmak zorunda değildir, sanatını hiç bir kalıba veya standarda uydurmak zorunda değildir. Çünkü sanat bir meslekten çok bir oyundur! Bir oyunun kuralları konabilir, ancak o kurallar yıkılabilir de, baş aşağı da çevrilebilir ve bundan kimse bir zarar görmez.
Kimler oyun oynar? Çocuklar! Hatta sadece insan çocukları değil, bazı hayvan yavruları da oyun oynar! İşte tüm sanatların ve sporların kökeni buradadır. Çocuklar bir görevi yerine getirmek için değil, eğlenmek ve hoşça vakit geçirmek için oynarlar. Zevk için!
Sanat da zevk için yapılır, insanın ruhunu doyurmak için yapılır. Herkesin zevki farklıdır. Zevk için yapılan bir şeyin zorunlu koşulları olmaz, zevk sahibinin zevkine kalmıştır. Bu nedenle Batı dillerinde bir enstrüman çalmanın eş anlamlısı oyun oynamaktır: to play/spielen/jouer. Bu insanlar baştan dilleriyle kabul etmişler, sanatın bir oyun olduğunu.
Oyuncağıyla oynayan çocuğa karışmak revâ mıdır, "öyle oynanmaz, böyle oynanır" diye? Kumarhanede poker oynayana, turnuvada satranç oynayana, ligde futbol oynayana bunu söyleyebilirsin, gerektiğinde kuralları hatırlatırsın. Ama onlar yetişkin! Çocuklar oyunlarında özgür bırakılmalıdırlar. Benim 5 yaşındaki kızıma bir oyuncak bebek hediye ettiğiniz anda tüm giysilerini soyuyor. Kendi bilir! Bundan ne zevk alıyor bilmiyorum ama, yaratıcılığını geliştirdiğinden eminim.
Oyundan işe...
İnsanın yaşı büyüdükçe oyunlar ciddîleşir, kuralları olur, kurallar gittikçe karmaşıklaşır. Bazı oyunlar mesleklere dönüşür. Bu oyunların kimisi spora, kimisi sanata evrilir. O zaman işin içine ister istemez sorumluluklar, yükümlülükler girer.
Burada sanatçılar arası bir sınıflandırma yapmak gerekiyor: bir yaratıcı var, bir de uygulayıcı. Aslında ikisi de birbirini içerir, yin ve yang gibi. Bu içermenin oranı duruma göre değişir. Besteci yaratır, icracı uygular; ama duruma göre besteci kendi eserini icra edebilir, veya icracı içine kendinden az da olsa bir şeyler, yani "yorum" katabilir. Koreograf yaratır, dansçı uygular; ama koreograf bedeniyle (bizzat dans ederek) düşünebilir, dansçı da ona verilen koreografiye yorum katabilir. Bazı durumlarda uygulayıcının yorumdan fazlasını yapmasına, doğaçlama yapmasına izin verilir.
Bazı durumlarda yaratıcı ve uygulayıcı rolleri birden fazla sanatçının arasında paylaşılabilir, ekip gerektiren büyük işlerde birlikte yaratılabilir, birlikte icra edilebilir. Bazen karmaşık bir uygulamayı koordine etmek, yönetmek gerekebilir. Orkestra şefi, yönetmen, küratör hem icracıdır, hem uygulayıcıdır, hem de koordinatördür.
Her hâlükarda olay iki temel rolün paylaşımı etrafında döner. Rol paylaşımı olan bir yerde de ister istemez sorumluluk vardır.
Uygulayıcıların yaratıcılara karşı sorumluluğu vardır: yaratılmış eserin özünü anlayıp alıcısına doğru şekilde aktarabilmek. Uygulayıcı kısmen yaratım rolünü de üstlenmişse bu sorumluluğunda esneklik payı var demektir; ancak bu temel prensibi değiştirmez: uygulayıcı, yaratıcıya karşı sorumludur. Yaratıcı ise... "kendi vicdanından ve ruhundan başka kimseye hesap vermek zorunda değildir" demek isterim ama duruma göre değişir. Bu onun özgür ve bağımsız olup olmadığına, ne ölçüde özgür olduğuna bağlı.
Şöyle ki; bir çocuk resim yaparken kağıdın üzerine anlaşılmaz ve orantısız bir şekil çizip, ona "ev" veya "köpek" diyebilir. Kimse karışamaz, "köpek öyle çizilmez, böyle çizilir" diyemez, "köpek çizme, at çiz" diyemez. Çocuk yahu! Ne karışıyorsun? Bırak eğlensin, içinden geldiği gibi, içinden geleni çizsin! Ne var ki o çocuk büyüyüp de profesyonel bir ressam olursa, resim yapmak onun için sadece bir oyun olmaktan çıkar, aynı zamanda bir iş olur. Bu da beraberinde bazı sorumlulukları ve kısıtlamaları getirir. Örneğin bir anaokulunun sınıflarına duvar resimleri yapmak üzere iş alacak olursa, yaratıcı güdüleri öyle gerektirdiği için oraya çıplak insanlar resmetme lüksü yoktur. Bir tasarımcı bir peçetenin üzerine simetrik bir desen işlemek üzere bir firmadan iş almışsa, orada içinden geldi diye simetriyi bozma lüksü yoktur. Bir restoran piyanisti kısık sesli, dramatik çıkışlardan uzak, yemeğin ve sohbetin arka planında kulağı okşayan şeyler çalmakla yükümlüdür. Aklına esti diye orada Boulez'in 2. Piyano Sonatı'nı çalamaz -işini kaybetmek istemiyorsa-:P
Yani sanat özünde bir oyundur ama, bu oyundan sonradan doğmuş pek çok iş ve işlevi vardır. Sanat çok amaçlıdır. Böyle durumlarda elbette sanatçıyı bağlayan zorunluluklar, sorumluluklar vardır. Ancak bunlar işverene, takım arkadaşlarına veya "müşteriye" karşı, veya sanatçı kimi seçmişse -örneğin çocuklara, gençlere, ulusuna, devletine veya insanlığa karşı- olan sorumluluklardır. Yanlış anlaşılmasın, bunları yadsımıyorum. Vurgulamak istediğim şu: sanatçı sorumluluklarını kendi seçer! Sanatın kendisi doğası itibariyle sorumluluk üzerine kurulu değildir. Polis memuru veya cumhurbaşkanı canı isterse adaletsiz davranma lüksüne sahip değildir. Görevini aksattığı........
© T24
