menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Tanıklık ve direniş

13 1
17.11.2025

İnsanın yedeğinde sakladığı cümleleri olmalı. Acıyla karşılaştığında mücadelesindeki dirence güç katacak sözleri. Çünkü sistem her gün büyük suçlar üretiyor. Tanık olduğumuz suçların kaynağında olup bitenleri görmek hepimize ağır sorumluluklar yüklüyor. Direnci arttıracak, görmeyi derinleştirecek sözler gerekiyor bize.

Sanat yaşamsal bir işleve dönüşüyor bu noktada. Bir direnç biçimine. Hatta hayata tutunma refleksine. İfade aracının türü, biçimi ne olursa olsun sanatçının yaşadığı döneme verdiği yanıt, onun görme iradesini temsil ediyor. Eseri, dünyayı kavrama tarzının bir aynası oluyor.

Çağının karanlığına yanıt veren yazarlardan birine; İtalyan yazar Ugo Foscolo’nun Jacopo Ortis’in Son Mektupları adlı kitabına bakacağız bu hafta.

Bizi soymuş, hor görmüş, satmış olanlar gözümün önündeyken hırsımdan ağlamadan yaşayabilecek miyim? Papaların haçlı seferlerinden yararlandıkları gibi, toplumların yıkımına neden olanlar da özgürlükten yararlanıyorlar.” (s.14)

Kitabın ilk satırlarında isyanını böyle dile getiren Foscolo, aydınlanma dönemiyle romantizmin kavşak noktasında, Fransız Devrimi sonrasının çalkantılı ortamında verir eserini. Her ne kadar yüzyıllar önce yazılsa da çözülmenin ruhunu işlediği eserindeki saptamaları ve önerileri hâlâ yenidir.

Roman, Ekim 1797 ile Şubat 1799 tarihleri arasındaki kurgusal karakter Jacopo Ortis tarafından yazılmış mektuplardan oluşur. Ortis, özgürlükçü, yurtsever bir entelektüeldir. Vatanına tutkuyla bağlı olan Ortis, Napolyon’un Venedik’i Avusturya’ya vermesi üzerine Venedik’i terk eder. Adı sürgünler listesindedir. Ne iktidarla iş birliğine yanaşır ne düzenin kurbanı olmaya. Venedik’ten adım adım uzaklaşırken gördüğü dehşeti, iradesi elinden alınan vatanının çaresizliği karşısında duyduğu ıstırabı ve bu süreçte yaşadığı umutsuz aşkı, arkadaşı Lorenzo Aldenari’ye mektuplarında anlatır. Lorenzo bu mektupları okurla paylaşarak romanın kurgusal çerçevesini çizer.

Anlatıcı Lorenzo, Jacopo’nun ölümünden sonra, onun yazdığı mektup ve öteki belgeleri bir araya getirerek romanın omurgasını kurar. Zaman zaman arkadaşının yaşamı hakkında okura bilgi verir. Merkezdeki karakter Jacopo Ortis, roman boyunca döneminin gerçekliğini betimler. 1797 Campoformido Antlaşması, Venedik’in Avusturya’ya devri, Napolyon’a duyulan hayal kırıklığı, Ortis’in ülkesiz kalmasının acısı. Tüm bunları Ortis’in anlatısı aracılığıyla izleyen anlatıcı, okurun gözü yerine geçer. Tanık olduğu yaşamın gerçeklerini dolaysız, saf haliyle yansıtır. Görmenin iradesini güçlendirmenin özel bir yoludur bu.

Tarih sahnesindeki bir aydının kişisel yaşamı, tutsak Venedik’in acısını yansıtır. Ortis, hem bağımsız bir karakter hem vatanının ruhunu temsil eden semboldür. “Yurdumun şöyle haykırdığını duyuyorum,” der Ortis, “Gördüğünü yaz. Sana harabelerden sesleneceğim. Yüzyıllar benim yalnızlığıma ağlayacaklar. Toplumlar ise başıma gelen felaketlerden ibret alacaklar. Zaman güçlüyü alt eder. Kanlı cinayetleri ise ancak kan temizler.”

Ortis’i mektupları yazmaya yönelten temel motivasyon, iradesi elinden alınan İtalya’nın iç sesini kendinde bulmasıdır. Bu sorumluluğu paylaşmaları için, “bir avuç kalmış, yalnız ve zulme uğramış yüce ruhlu kişiler”e de tanıklığını yazması için açık davetiye gönderir.

“Eğer yazgı, güce karşı........

© soL