menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Güz geldi, hüzünlere ve yalnızlığa alışmalı

10 1
yesterday

Günler kısaldı. Akşam erken iniyor. Yahya Kemal'i daha sık hatırlar olduk. “Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa” demlerindeyiz. “Yağmur giymeye” başladık artık. Renklerin parlaklığı kayboldu. Bozbulanık kahverengilerin, asık suratlı grilerin, ciddi lacivertlerin, tavsamaya yüz tutmuş yeşillerin içindeyiz.

Sonbahardayız. Güz dönencesindeyiz. Sevdalara küsmüşüz. Çiçekçilerin önünden geçemiyoruz. Kırmızı karanfil görmeye dayanamıyoruz

Serçelerde, kumrularda, güvercinlerde tedirgin bir telaş. Marmara'nın maviliği erimiş, morlu kurşuni bir renk almış şimdi. Balıkpazarı tezgahlarındaki nazlı lüferleri, kulağı karanfilli palamutları, gümüşleri, hamsileri ışıl ışıl parlatan elektrik lambaları da biraz daha erken yanıyor artık.

Tuhaf çelişkiler içindeyiz. İçimizi karartan bu havadan kurtulmak için bir an önce eve atmak istiyoruz kendimizi ama eve girer girmez de bütün o duvarlar üzerimize üzerimize geliyor.

Sohbetlerimiz de tatsız. “Bir uçan kuştan, bir kaçan eşten, yedi püsküllü kalleşten” konuşup duruyoruz. Sokaklar hüzünlü. Baştan ayağa hüzün içindeyiz. Öksüz çocuklar gibiyiz. Karartma günlerindeyiz. Bütün ışıklarımızı kapatmışız. Biz akşam olmuşuz. Yapraklarımız usul usul dökülmüş, artık bizim adımız sonbahar olmuş…

Sonsuz bir melankoliyi, yaprak dökümlerini, çekip giden sevgilileri anlatan ve anımsatan mevsime girdik. Eylüldeyiz. Güz mevsimindeyiz. Hazan mevsimindeyiz. Sonbahardayız.

Sonbahar tabiatın yeniden canlanmak için ölmeye yattığı........

© Muhalif