RAHMÂN HERŞEYİ TUTUYOR
Tayr/Kuşlar, Allāh’ın yaratılış işâretlerini anlatırken mülkünün semâsından bize sıkça örnek verdiği uçan canlılardır ve Kur’ân’da kuşlardan yaklaşık on sekiz yerde bahsedilmektedir. Fakat âyetlerde yer alan şekliyle “tayr” kelimesi her zaman kuş anlamına gelmez. Bu kelime bazen hem İslâm’dan önceki kullanımında hem de Kur’ân’da geçtiği şekliyle iyi ya da kötü olmasına bakılmaksızın, genel anlamda “kader”i veya “talih”i ifâde eder.[1] Mülk/19. âyette yeryüzünde yaşayan/yürüyen/araştıran insânlardan bu sefer gözlerini havaya kaldırarak uçan kuşlara bakmaları istenmiştir: “Onlar, üstlerinde kanat çırparak uçan kuşlara hiç bakmazlar mı? Onları havada tutan yalnızca Rahmân’dır: Gerçek şu ki O, her şeyi gözetiminde bulundurur.”[2]
Âyette yer alan “Bakmazlar mı?” ifâdesindeki bakış, baş gözü ile olan bir görmeye işâret etmektedir. Acaba Allāh neden kuşlara bakılmasını istemiştir? Üstelik sadece kuşlara değildir bu bakış; kuşların uçarken kanatlarını açıp kapamalarını da kapsamaktadır. Uçacakları sırada kuşların kanatlarını açmaları ve hızlandıktan sonra hızlarını azaltmak için kanatlarını toplamalarına dikkat çekilmiştir. Genel olarak düşündüğümüzde önceki âyetlerde yeryüzünden/arzdan bahsedilirken peşinden insânın zihninin havada uçan kuşlara yönlendirilmesi, bir anlamda arzın ağırlığına/kesâfetine bulaşmış insânın idrâkini daha ulvî, latîf bir alana taşımak içindir.
Âyetin devamında, bakmamız istenen kuşları havada tutanın Rahmân olduğu bildirilmektedir. Burada başka bir ismin değil de neden Allāh’ın Rahmân isim-sıfatının zikredildiği sorusu çok önemlidir. Şüphesiz “Rahmân” sıfatı, “Rahîm” sıfatı ile birlikte Allāh’ın âleme/varlığa olan tecellîsinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Zaten öyle olmasaydı “Besmele”, İlâhî isimler arasından yalnızca “Rahmân ve Rahîm”den oluşmazdı. “Esmâü’l-Hüsnâ” yani “Allāh’ın Güzel İsimleri”ni açıklayanlar genelde Rahmân ismine, “hiçbir şarta bağlı olmadan, iyi/kötü, inanmış/inanmamış ayırt etmeksizin her canlının dünyâda rızkını veren ve onları koruyup gözeten”, Rahîm ismine ise, “âhirette merhametini sadece mü’minlere gösterecek olan” anlamlarını vermişlerdir. Daha farklı açıklayanlar da vardır. Onlar, Rahmân’ı, “her şeyin bâtınında merhametiyle hâzır ve nâzır olan”; Rahîm’i ise “kuluna merhametle lutfeden” olarak anlamlandırmışlardır. Daha kısa bir tanım yapanlarsa Allāh’ı “dünyâda Rahmân, âhirette ise Rahîm” olarak vasıflandırmışlardır. Tabii bu tanımlar zâhirî/yüzeysel tanımlardır ve işin irfânî/hikmetî boyutuna işâret etmekten uzaktırlar.
İrfânî açıdan düşündüğümüzde “Rahmân”, “âleme varlık bahşetmek” demektir. Yani Allāh’ın evreni/eşyâyı/bizi var etmesi, varlık sahnesine çıkarması özetle “varlığın zuhûru”, O’nun en büyük rahmetidir. Başka bir deyişle “Mutlak Varlık”ın zâtında/sînesinde/içinde/bâtınında, potansiyel/bilkuvve olarak bulunan “İlâhî İsimler”in bu âlemin sûretleri olarak zâhiren/bilfiil ortaya çıkması, varlık kazanması “Rahmân” sıfatının ontolojik bir tecellîsi süreciyle gerçekleşmiştir. Diğer bir ifâde ile âlemin “zâhiren var olan eşyânın tümü” olarak varoluşu “Rahmânî Nefes”in bir sonucudur. Bu aynı zamanda Allāh’ın âleme hitâben “Ol/Kün” yaratıcı emrini vermesidir. Böylece Allāh, Bâtın’ında bulunanı “Ol!” kelimesi aracılığıyla zâhir kılmıştır. Bunun anlamı, “O, kendisi,........
© Mir'at Haber
