RAHMÂN’A TEVEKKÜL ETMEK
Dâvet ve uyarı ucu açık bir eylem değildir. Onun da bir sınırı ve sonu vardır. Eğer çağrı karşılık bulmuyorsa, gereksiz tartışmalar ile zemininden kayıp uzuyorsa, fayda verme amacını yitirmişse, alaya dönüşmüşse artık sürdürmenin bir anlamı kalmamış demektir. Kur’ân Hz. Peygamber’in görevinden bahsederken şöyle söyler: “İşte böyle, [ey Peygamber,] onlara öğüt ver; senin görevin yalnız öğüt vermektir: sen onları [inanmaya] zorlayamazsın.”[1] Artık bir yerden sonra “sizin dininiz size, benim ki bana”[2] demek zorunlu hâle gelmektedir. Mülk/29-30. âyetlerden de anlıyoruz ki, Hz. Peygamber kendisiyle mücâdelenin dozunu arttıran müşriklerle bu noktaya gelmiş ve son söz olarak onlara şunları söylemiştir; bu âyetler aynı zamanda Mülk Sûresi’nin son iki âyetidir: “De ki: ‘O, Rahmân’dır; biz O’na îman ettik ve O’na güvendik; kimin açık bir sapıklıkta olduğunu zamanı geldiğinde anlayacaksınız.’ [Hakîkati inkâr edenlere] de ki: ‘Ne sanıyorsunuz? Âniden bütün suyunuz toprağın altında yok olup gitseydi [Allāh‘tan başka] kim size temiz kaynaklardan [yeni] su verebilirdi?”[3]
Âyet, Allāh’ın isim-sıfatı olan Rahmân adı ile başlamaktadır. Böylece sûre içerisinde Rahmân adı üçüncü kez anılmaktadır. Bunun nedeni daha önceki âyetlerde de değindiğimiz gibi varoluşun arkasında Allāh’ın Rahmân sıfatının olması gerçeğidir. Çünkü varlık/mülk Rahmân’ın nefesiyle ayakta durmaktadır. İşte “O, Rahmân’dır biz O’na îman ettik” sözünün bir anlamı da “varlığımızı Rahman’a borçluyuz, O, bâtınımızda her an hâzır ve nâzırdır” demektir. İşte bunu zinde bir zihin ve gönülle idrâk etmek de en büyük îman ve tevekküldür. Mülk, Rahmân’ın Arş’ıdır yani bir anlamda Rahmân olan Allāh’ın........
© Mir'at Haber
