menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kuşların Kanadına Sarıldım*

13 0
27.07.2025

Herkes kendi derdine ağıt yakıyor. Herkes dizini kırmış kendi ocağına bakıyor. Gözün gördüğünü gönül, gönülde gizli olanı göz görmüyor. Bir kerelik de olsa insanlık tarihine, vicdanın diliyle, “vicdani bilinçle” bakmalı. İnsan olanı biteni o süzgeçten geçirdiği zaman yaşamın anlamını kavrayabilir. Gerisi kuru kuruya bir varlık meselesidir sadece. Olmasa da olur. Yaşarken ölüler ülkesinde kendi nefsinin tuzağına düşüp körleşenler, yaşamın ortasına ruhlarına sakladıkları fantezileri dökerler. Kendileri için zafer çığlığı olan, yaşama amansız şekilde bağlı olanlar için “yasla biriktirilen” direniş ruhuydu. Elleri kanlı olanlar, yürekleri robotlaşanlar yüzyıllık utanç duvarıdırlar. Ruhları umutla beslenenler ise tarihin her yerinde onurun sesleri olarak yürümeye devam ederler.

“Yararsız bir soru biliyorum! Zalim sevmeyi anlayamamış bir yabancıdır kendine. Annenin bir parçasını öldürebilmek çocukluğunu hatırlayamayanların belleksiz ölüşleridir. Kar yağıyor. Durmadan. Rüzgârı oynayışına çağırarak. Kar yağıyor kimsesizler mezarlığına. Oysa hangi kar, evlatsız bırakılmış bir annenin yüreğini ağartabilir?”**

Doksanlı yıllar…. Ülkenin siyasi tarihi yazılırken bu yıllar unutulmamalı. Faili meçhuller, işkenceler, Beyaz Toroslar, köy yakmalar, köy boşaltmalar, sürgünler… Herkesin paranoyak bir şekilde gölgesinden korktuğu yıllarda ölüm kalım mücadelesi veren insanların ruh hallerini anlatmaya ne sözcükler ne de derin analizler yeter. Karanlık bir dönem. Ortaçağ karanlığı, geceye düşen korku ve sessizlik. Binlerce insanının gözaltındayken kaybedildiği, kimilerinin ensesinden kurşunlanarak tarlalara atıldığı, asit kuyularında, evlerin temellerinde bulunan kemikler. Tüm bu süreçte ailelerin yaşadıkları........

© İlke TV