Serçeler – 4
Ne gündü ama! Ve sen ey Tırsık, bizi ne yordun…
Günlerden pazar, 13 Temmuz sabahı. Saat 07:15’i gösteriyor. Koğuşta 24 mahpus kahvaltının başlamasını bekliyor. Avluya çıkan demir kapı açılmamış. Avludan ana koridora çıkan demir kapı da açılmamış henüz.
Avluda kızılca kıyamet serçe çığlıkları. Mahpus başları pencereye dönüyor. Anca kedi girse, yırtıcı bir kuş dalsa böyle bağırır serçeler!
Karslı Şero’nun sesinde heyecan ve titreme:
“Ercüment hocam koş koş, bak sana ne gösterecem…”
Soluğu pencerenin başında alıyorum. Ellerim demir parmaklıklarda, gözlerim avluda serçeleri arıyor.
“İşte oradalar.”
Yavru bir serçe, avlunun tam köşe yerinde, kanat çırparak yükselmeye çalışıyor. Anne serçe refakatçi, uçması için onu cesaretlendiriyor.
Ama nafile! Baba serçe çatıda, dikenli tellerin üzerinde çevre kontrolü yapıyor. Duvarlar epey yüksek yavruya… Körpe kanatlar kırlıcak böyle giderse.
“Ne yapsak, butona basıp gardiyanı mı çağırsak?”
“Gerek yok. Kapıyı açmak için birazdan gelir zaten.”
10 dakika kadar sonra…
Ana koridordan bizim avluya bakan demir kapı açılıyor. Atik davranarak pencereden sesleniyoruz: “Su köşede bir yavru kuş var, aman dikkat! Koridora kaçmasın, hem belki yuvasına geri koyarız…”
Gardiyan gülümseyerek başını sallıyor. Yavru serçenin kaçamayacağı şekilde demir kapıları açıp avludan çekiliyor. Artık gerisi bizde…
Avluya doluşuyoruz… Ama herkes titiz ve hassas; 24 mahpus bir köşede toplanıp karşı köşeyi anne ve yavru serçeye bırakmış. Baba kuş arada güç gösterisi yapıyor. Kanatlarını şişirip caydırıcı dalışlar gösteriyor.
“Yok yok bizden size zararı gelmez yahu…”
***
Galiba böyle olmayacak. Yavru serçe başaramadı. Üstelik çok yoruldu minik can. Onu yuvasına mı koysak? Kardeşleri uçup gitmiş olmalı. Bir bu küçük kaldı geride. Üstelik çok yoruldu minik can. Onu yuvasına mı koysak? Kardeşleri uçup gitmiş olmalı, bir bu küçük kaldı geride. Ya daha korkak olduğundan ya da daha az beslendiğinden uçuramadı kanatlarını.
“Hadi uç Tırsık, bak kardeşlerin uçtu, hadi üzme bizi.”
Ağzımdan birden çıkıveriyor bu sözler ve böylece serçemizin adı konuyor.
Ve sen ey “Tırsık”, ne yordun bizi…
Avluda, kuş yuvasına sataşan bir ses:
“Nabersiniz devrimciler?”
Mahpus Muhammed’in sesi bu, voleybol müsabakasından ayağı alçıda.
Günlerce o yuvadan ıslık sesine benzer ötüşleri dinledikten sonra nihayet yavru........
© İlke TV
