menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kutu eşit değildir restoran

15 0
14.12.2025

Son 15 yılda yemeğin kaderi değişti.

Bir zamanlar “Nerede yiyelim” diye kurduğumuz cümleyi, bugün ve birçok evde artık “Şimdi bir şeyler söyleriz” diye kurar olduk.

Telefon ekranı menüye, kuryenin motoru garsonun adımına, plastik kaplar da porselen tabaklara rakip oldu.

Yeni kuşak bunu seviyor. Hızlı. Kontrol sende.

İstediğin mutfak, istediğin saat, tek bir uygulamada.

Restoranlar da mecburen bu trene biniyor.

Çünkü şehir pahalı, kira yüksek, rekabet sert ve bu durumda paket servis de işletmeler için ciddi bir ekstra oksijen.

Ama tam da burada bir soru çıkıyor ortaya:

Biz yemeği evimize taşırken, yemeğin etrafındaki hayatı nereye bırakıyoruz?

Paket servis doyuruyor, doğru.

Peki ruhu, zihni, ilişkileri, tesadüfleri ve ‘birlikte olma’ hâlini ne yapıyoruz?

Benim meselem kutu değil, restoran” dememin sebebi de bu.

Kutu, iyi düşünülmüş bir lojistik çözümü.

Restoran ise insani bir kurum.

Ve ikisini üst üste koyduğumuzda, özellikle birinde bazı eksikler var, biri ciddi.

Bu eksikleri uzun zamandır düşünüyorum (Var hep böyle uzun zaman düşündüğüm konular).

Restoranları gözlemlerken şunu fark ettim:

İyi bir restoran deneyimi kabaca dört kademeli bir bütünlükten oluşur.

Birinci kademe, daha restorana gitmeye karar verdiğimiz anda başlar.

Karar anında beynimize düşen o küçük gülümseme, oraya gidecek olmanın verdiği keyif, rezervasyonun güler yüzü, yolun rahatlığı, otomobili kolayca teslim ya da park edebileceğimiz bir rahatlık olması, kapıdan içeri girerken karşılanma biçimimiz ve benzer birçok etken…

Bütün bunlar bizi her seferinde aynı yeri tekrar düşünmeye iten görünmez bir giriş ritüelidir aslında.

İkinci kademe, içeri adım attıktan sipariş verene kadar geçen süreçtir.

Masaya oturuşumuz, bizimle ilgilenen kişinin tavrı, önden gelen belki bir aperatif, mekânın kokusu, ışığın tonu, müziğin ritmi, mimari detaylar, etraf masalardaki memnuniyet ve benzeri onlarca detay.

Yemeğe doğru açılan duyusal ve duygusal bir koridordur bu da aslında.

Üçüncü kademe, yemeğin masaya gelişiyle başlar.

Sunumu, kokusu, tadı, tabağın sıcaklığı, masanın o anki düzeni, arkadaş sohbeti…

Başlangıcından ana yemeğine, tuzlusundan tatlısına, içkisinden kahvesine, arkadaş sohbetinden neşeli atmosferine, duyuların tamamının aynı sahnede buluştuğu bir zaman dilimidir bu da aslında.

Dördüncü ve son kademe ise deneyimin geriye doğru akışıdır.

Hesap, kalkış, vestiyerden ceketimizi almamız, kapıdan çıkış, otomobile biniş, yolda giderken biraz evvel restoranda yaşadıklarımızı düşünmemiz ve güzel geçen saatlerin zihinde bıraktığı tortu…

Yani o güzel deneyimin kapanışı.

Bu dört katman iyi bir şekilde bir araya geldiğinde, restoranı sadece ‘yemek yenen yer‘ olmaktan çıkarıp baştan sona insani bir sahneye dönüştürür.

İşe en temel yerden başlayalım; ‘birlikte yemek yemek’ denen şeyin kendisinden.

Araştırmalar, bir masayı başkalarıyla paylaşmanın, tek başına yemeye kıyasla mutluluk, sosyal bağlılık ve genel iyilik hâliyle pozitif ilişkili olduğunu gösteriyormuş.

Paylaşılan öğün........

© Diken