menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yetmez ama CHP

11 0
24.04.2025

CHP ülkemizdeki belki de en karmaşık, en fazla siyasal eğilimin içinde hareket ettiği, bir kısmı birbirini dışlayan bu eğilimlerin sürekli olarak hem uzlaşıp hem de çarpıştığı, o çarpışmaların yarattığı gerilimlerle bütünlüğü sürekli zorlanan ama gelin görün ki günümüzde belki de Ecevit’in 70’lerdeki çıkışının yarattığı umut ve coşkuyu yaratmanın eşiğinde olan, anlaşılması zor, kaderi belirsiz bir parti. Anlamaya çalışalım.

Ocak ayında gazetemizde yazdığım “Faşizm hamle yapıyor” yazısında o hamleleri yazıp “Sıra Kimde” diye sorduktan sonra, aslında herkesin de görebileceği bir gerçeği, İmamoğlu’nun tutuklanması olasılığını işaret etmiştim.

Yenileceğini anlayan Erdoğan bir yandan iktidarda kalma hırsıyla ama aynı zamanda koltuktan kalkınca ortaya saçılacak suçlarını örtme gerilimiyle yüklü olarak pek de gizlemeden İmamoğlu’nu çevreliyor, son vuruş için fırsat kolluyordu. İmamoğlu’nun şahsında sadece rakibini yok etmeyecek, aynı zamanda faşizmin kurumsallaşması sürecinin kritik bir aşamasını geçip sorgusuz sualsiz mutlak iktidarına doğru büyük bir adım atacaktı.

Eh, karşısındaki CHP’nin iktidarı boyunca kendisine yaptığı hizmetleri düşününce “neden olmasın” diye düşünmüş olmalıdır. İşte, şudur budur diyen birkaç mırıldanma olacak, sonra zaten Saray’dan yönetilen bir “maskeli balo” gizemiyle kendisini gölgelese de aslında çeteleşmiş olan devlet odaklı siyasal alanın Meclis ve siyasal partiler kısmı büsbütün maskaralığa dönüşecek, yapıp edecekleri sadece toplumu oyalama, uyuşturma ve uyutmayla sınırlanacaktı.

Kılıçdaroğlu ve esas yardımcılarından Özel tarafından yürütülen Erdoğan’a koltuk değneği olma siyasetinden farklı bir tutum içinde olan İmamoğlu ise, Erdoğan üstüne yürüdükçe diklenip direniyor ve bu tutumuyla güç kazandıkça direnmenin ötesine geçerek inisiyatif almaya, belediyedeki kimi başarılarına da dayanarak ülke çapında bir politik irade olmaya çalışıyordu. Bahsettiğim yazımda ancak daha da dik durarak tutuklanmasını engelleyebileceğini, bir şekilde engelleyemezse bile hiçbir şey kaybetmeyip kazanacağını yazmıştım.

Nitekim, İmamoğlu Erdoğan etrafındaki kuşatmayı sertleştirdikçe dikleşti, günün sonunda kendisine karşı devletin bütün olanaklarını seferber eden rakibi tarafından tutuklanmasını engelleyemese de, hiçbir şey kaybetmedi hatta çok da kazançlı çıktı dersem abartmış mı olurum? Kendisinden korkan rakibi tarafından hileyle hapse atılmış bir “kahramanı” kim tutabilir ki? Hele o dik duruş hapishanede sürdürülüyorsa!

Gençler sahnede!

Ama, hakkını yemeyelim, aslında Erdoğan’ın hesabı pek de yanlış değildi; mimarının bilincindeki bayalık ve pespayeliğin ucu bucağı olmadığını gösteren berbat bir tiyatro sahnelenerek sabah evi basılan İmamoğlu gözaltına alındıktan sonra kürsüye çıkan Özel tam da Erdoğan’ın istediği gibi konuşmadı mı?

Unutmadık değil mi? Özel, hepimizin gözünün içine bakarak hiç utanmadan “İdare Mahkemesi’ne güvendiğini” şayet o bir hata yaparsa da “Yargıtay’ın bu yanlışlığı düzelteceğini” söylemedi mi? Peki, söylerken hiç yüzünün kızardığını gördünüz mü? Hepsi Erdoğan tarafından atanıp ucu Saray’da olan iplerle idare edilen hakim görünümlü kuklalardan oluşan bu mahkemeler mi hırsından ve korkusundan gözünü kan bürümüş kuklacıbaşının kurbanı İmamoğlu’nun hakkını koruyacaktı?

Ama sonra bir şeyler oldu!

İmamoğlu’nun hücresinin kapısını açan Özel’i de içinde bir o yana bir bu yana sürüklenip durduğu utançtan kurtarıp sahnenin önüne atılacak cürete kavuşturan öğrenci........

© Yeni Yaşam