menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Trump’ınkinden başka bir dünya mümkün

8 0
24.09.2025

ABD Başkanı Donald Trump, BM Genel Kurulu’nun 80. Oturumu’nda konuşmasına başlarken telepromterın azizliğine uğradı. Ama sorarsanız, “kalbî bir konuşma fırsatı”na kavuşmuş olmaktan da memnundu. Gerçi, teleprompterdan sorumlu kişinin akıbetinin parlak olmayacağını imadan da kendini alamadı. Doğrusu, bunda haksız da sayılmaz. Çünkü arıza olmasa, Trump, ABD Dışişleri uzmanlarının ölçüp biçerek kelime kelime hazırladıklarından kuşku duymayacağımız resmi mesajı okuyacak, biz de dünyanın bir numaralı nükleer gücünün dümeninin, ağzından çıkanı kulağı duymayan, cahil ve takıntılı bir megalomana emanet olduğunu bu açıklıkla görmüş ve işitmiş olmayacaktık…

Gene de ABD Başkanının BM Genel Kurul konuşmasının içeriğinin ne ifade ettiği bakımından bunların bir önemi yok. Hatta böyle kaba saba ifade edilişi, ABD’nin yöneliminin insanlık için ima ettiği tehlike ve risklerin daha açıkça görülmesi açısından yararlı da sayılabilir. Doğrusu, Trump hafta başında, daha önce hiç duymadığımız şeyler de söylemiş değildi ama bunların tüm dünyanın yüzüne karşı ilk kez en yüksek kürsüden ve bir seferde dile getirilmesi devasa bir askeri ve iktisadi güçle desteklenen bir eğilimin kuvveden fiile çıkışının resmi ifadesi olduğu için önemli.

‘Globalizm’ karşıtlığı

ABD Başkanının BM konuşmasının merkezini “küreselleşme (globalizm) karşıtlığı” işgal ediyordu. Ancak, Trump’ın BM kürsüsünden yönelttiği saldırı esasen kapitalist küreselleşmenin tarihsel karakterine ve doğasına değil, kimi yüzeysel sonuçlarına ve hatta çoğu kez yanlış anlaşılan yan ürünlerine yönelikti. Eleştirdiği şeyin gerçek anlamda kapitalist küreselleşmeyle bir ilgisi de yoktu.

İktisatçıların kapitalizmin gelişmesi bağlamında “küreselleşme” olarak ifade ettikleri olgu, sermaye birikiminin ulusötesi zorunlu mekânsal genişlemesi ve üretim, çalışma, ticaret, finans ve teknolojinin küresel ölçekte örgütlenmesiyle ilgili. Küreselleşmenin mekanizması sermayenin merkezden çevreye engelsiz ihracına, ucuz emek ve hammadde kaynaklarına erişim ve kâr oranlarının korunmasına dayanırken, kapitalizmin genel çıkarları “ulusüstü” düzeyde IMF, Dünya Bankası, DTÖ, AB, NAFTA gibi çok taraflı kurumlar ve anlaşmalar aracılığıyla güvenceye alınıyordu.

Oysa Trump’ın BM’deki anlatısına bakınca, zalim küreselleşmenin mazlum emperyalizme ettiklerine ağlamadan edemezdiniz. “Küreselci anlayış, başarılı sanayileşmiş ülkelerden kendi kendilerine acı çektirmelerini ve toplumlarının işleyişini kökten dağıtmalarını istiyor[du].” Bu tasvire göre emperyalizm çağında “küreselleşme” kapitalizme içkin bir eğilim değil, bir ideolojik sapmaydı. ABD ve Batı Avrupa, devlete ve topluma musallat olan küreselleşme takıntısıyla kendi kaynak ve refahlarını riske atıyor, ülkelerini alt üst ediyor ve periferideki “başarısız” ülkelere bedelsiz kaynak transfer ediyorlardı -sırf bir ideolojik takıntı yüzünden.

Kapitalist küreselleşmeye dair bu temelsiz ve hayali takdimin aksine sermaye yüzyıllar boyu hiçbir zaman “bedelsiz transfer” yapmadı. Tam tersine, kapitalizmin bütün tarihi merkez ülkelerin periferiyi sömürerek zenginleşmesinin tarihi olarak, özetlenebilir.

Trump, BM Genel Kurulu’nda karşısında oturan 200’ü aşkın ülkenin, kaynakları ve gelirleri emperyalist merkezlere aralıksız pompalanan en az 170’inin temsilcilerinin yüzüne karşı “bizi soydunuz” diye sızlanmaktan şu kadar olsun ar etmedi. Hatta, küreselleşme çığırında kanları ve canları Kuzeyin finans ağlarında dijital teknoloji piyasalarında emilen milyarları “bizim canımızı yakıyorsunuz” diye kendilerine........

© Yeni Yaşam