menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Pandora’nın kutusunda kilitli kalan ‘umut’, işkenceyi sonsuz mu kılar yoksa umut eşittir sandık mıdır?

19 5
18.05.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

18 Mayıs 2025

Görsel yapay zekâ (Grok) tarafından oluşturulmuştur

İki seçim arasını, seçimlere hazırlıkla geçiren ve siyaseti böylelikle seçimlere indirgeyen muhalefet partileri için sandık, seçmenlerine verebildikleri tek umuttu. Ama 19 Mart sonrası bu tek umut, geriye kalan ‘son’ umut oldu.

Şimdi sokaklar, o son umut için umutsuzlukla dolup taşıyor. Öğrenciler sokakta. İşsizler, emekliler sokakta. Yakın bir zamana değin “Çıkmayacağız. Zorlayacak, çıkmayacağız. Baskı kuracak, çıkmayacağız. Ama gereğini sandıkta yapacağız!” titizliğiyle sokaklardan uzak duran, son belediye seçimlerinde Kürt siyasi hareketinden sosyalistlere geniş bir birleşik cephenin desteğiyle yakaladığı momenti ‘normalleşmeye’ yatıran ana muhalefet partisi bile sonunda ‘kareli ceketini’ çıkarıp, o son umudun peşinde sokaklara indi.

Ekoseli ceketi gündem olan Özgür Özel: Winner ceketini bir kere de biz giyelim dedik, ne olmuş?

Doğru. Seçilmişlerin hapse atılması yeni değildi. Kayyımlar yeni değildi. Ama Adalet Yürüyüşü gibi ‘sapmalar’ dışında, sonunda kendi sandığını da yitiren bir CHP’nin sokağa inmesi yeniydi.

Hatırlanacaktır, indiği ilk günlerde, parti sokakta kitlelere yol gösteren önder-parti değildi. Tersine, sokağa barikatları yıkan önder-öğrenci/halkın peşinden sürüklenmişti. Ama kısa sürede önderlik kabiliyetini gösterdi. O günden bugüne hiç durmadan mitingler düzenliyor, öğrencilerle buluşuyor ve siyasetin bir imkânı olarak sokağı ‘keşfediyor’.

“Sonuç almadan ne eve döneceğiz ne sokakları boşaltacağız!” kararlılığıyla sokaklara tutunmuşken, fakat sanki bu noktaya zaten sandıkla gelinmemiş ve siyaset yapmanın başka bir amacı yokmuş gibi “Kurtuluş sandıkta değil, sokakta!” türünden devrimci/dönüştürücü yaklaşımlarla mesafesini özenle koruyor ve sadece gerektiği kadar bir sokakla yetinerek, konuyu İmamoğlu ve erken seçim çevresinde tutuyor. Ve zaten sandığını yitirmiş, umutsuzlukla taşan sokaklara, verebileceği o tek ve gene aynı umudu veriyor: Sandık!

Yunan mitolojisinin ilk kadın insanı Pandora’nın hikâyesi, zengin sembolizmi sayesinde istenildiği yöne çekilebilen, yoruma açık bir hikâyedir. Malum, Pandora’nın esasında bir sandığı yoktur. Fakat kutusu vardır. Aslında bu kutu da değil, antik dönemde içinde zeytinyağı, şarap ve buğday gibi şeylerin saklandığı kilden yapılma bir çömlek/testi, pithos’tur.

İlk olarak, antik Yunan şairi Hesiod’un (yaklaşık MÖ 750-650) Theogony ve İşler ve Günler (1) adlı eserlerinde karşılaşılan Pandoranın testisi, muhtemelen, onu 16. yüzyılda Latince’ye çeviren Rotterdamlı Erasmus’un pithos’u pyxis’le (box, kutu) karşılaması sonucu, kalıcı olarak Pandoranın kutusu’na dönüşür.

Pandora mitinin kayıtlı ilk versiyonu Hesiod’un Theogony’sinde yer alır. Aynı şairin daha sonra yazdığı ve İşler ve Günler adı altında toplanan şiirlerindeki ikinci versiyonunda ise, hikâye kayda değer ölçüde farklılaşır. Bu farklılaşma, Hesiod sonrası antik dönem yazarlarıyla da devam eder. Boşluklar doldurulur, eklemeler ve çıkarmalar yapılır. Ve sonuçta orijinal ilk ikisinden başlayarak hikâyenin kutuyu kimin açtığından, Pandora’nın kiminle evlendiğine kadar birbiriyle uyuşmayan, farklı versiyonları oluşur.

Bugün yaygın olan bir versiyonda, hikâye, Prometheus’un bilginin, teknolojinin ve genel olarak uygarlığın bir sembolü olarak ateşi Olimpos tanrılarından çalıp, ölümlülere/insanlara vermesiyle başlar. Tanrıların tanrısı Zeus bu meydan okumaya çok kızar. Ve misilleme olarak, hem Prometheus’u hem de insanlığı aynı anda cezalandırmayı planlar.

Zanaatkarların koruyucusu, ateş tanrısı Hephaestus’a kilden bir kadın yaratmasını emreder. İlk kadın insan, yani Pandora yaratılır. Su ve kilden yaratılan bu kadın, Olimpos tanrılarının verdiği ‘hediyelerle’ donatılır. Aphrodite güzelliğinden, Hermes ikna edici konuşma yeteneğinden ve diğer her biri kendi eşsiz karakterinden bir şeyler verir. Pandora, dış görünüşte bir tanrıçanın boyu ve güzelliğine sahip, yetenek dolu bir kadındır. Adının yaygın olan ilk anlamı da (all-gifted, bütün hediyelerin/yeteneklerin sahibi), tanrıların ona yönelik işte bu cömertliğinden gelir.

Pandora, ölümlüler/dünya için yaratılmıştır. Fakat Zeus onu dünyaya göndermeden önce, Pandora’ya ağzı mühürlü bir ‘kutu’ verir. Ve ne olursa olsun, kutuyu kesinlikle açmamasını emreder. Buradaki yasak kutu, Orta Doğu dinlerindeki ilk günah mitolojisinin yasak meyvesini hatırlatır. Ve o kutunun açılmasını yasaklamakla, Zeus aslında açılacağını garantilemiş olur.

Pandora, tanrılara meydan okuyan Prometheus değil, fakat kardeşi Epimetheus için yaratılmıştır. Bu sırada, Prometheus boş durmaz. Adının kelime anlamı, önceden-bilendir. Adıyla uyumlu bir şekilde, Zeus’un intikam alacağını önceden bilir. Ve Zeus veya Olimposlulardan gelebilecek hiçbir armağanı kabul etmemesi için kardeşini uyarır. Ama kardeşinin adı, boşuna sonradan/iş-işten-geçtikten-sonra-bilen değildir! Pandora’yı karşısında gören Epimetheus kardeşinin uyarısını unutur. Ve kutusuyla birlikte, Pandora’yı evine alır.

Gerisi, ‘yasak meyvenin’ tadına bakmaktır. Pandora bilme arzusuna daha fazla dayanamaz. Ve yasak kutuyu açar. Gerçi hikâyenin farklı bir versiyonunda kutuyu açan Pandora değil fakat kardeşinin uyarılarını dinlemeyen ve kutunun içinde ne olduğunu ancak onu açtıktan sonra öğrenen, o hep sonradan-bilen Epimetheus’tur.

Kutunun içinde açlık, sefalet ve hastalık gibi Zeus’un insanlık için tasarladığı her türden ‘hediye’/kötülük vardır - ki Pandora’nın ikinci anlamı olan all-giving, bütün hediyelerin/kötülüklerin vericisi de bunu ima eder. Kapağın açılmasıyla birlikte biri hariç kutudaki bütün ‘kötülükler’ serbest kalır. Geriye kalan tek şey, elpis/umuttur. Umut kutunun........

© T24