menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Suriye ve Kürtler nereye?

16 1
04.05.2025

Diğer

04 Mayıs 2025

Adına ne derseniz deyin, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin geçtiğimiz ekim ayında Öcalan’ı meclis kürsüsüne davet ederek başlattığı süreç tıkanmış görünüyor. Öcalan’ın 27 Şubat’ta PKK’ya yaptığı çağrı sadece tek taraflı bir fesih ve silah bırakma çağrısı değildi. Yazılı çağrının yazılı olmayan bir de sözlü küçük bir eki vardı. Maalesef dün yaşamını yitiren TBBM Başkanvekili ve DEM milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in açıkladığı bu sözlü bölümde Öcalan “… şüphesiz silahların bırakılması ve PKK’nın kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir” diyordu.

Yani kendini feshedecek örgütün üyelerinin demokratik siyasete dahil olması ve silah bırakacak unsurların hukuk tarafından korunmasına (affedilmesine) imkân verecek çözüm formüllerinin geliştirilmesi üstü kapalı olarak ifade ediliyordu. Bu konuda Saray’ın ve iktidar ortağı MHP’nin taviz verme niyetlerinin olmadığı kesin. Muhalefet cenahı Öcalan’la kapalı kapılar ardında gizli bir mutabakat olduğunu iddia etse de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP lideri Bahçeli PKK’nın bir an önce kongresini toplayarak koşulsuz olarak kendini feshetmesini ve silahlarını gömmesini bekliyorlar. En azından kamuoyu önünde verdikleri mesajların özü bu. Aksi takdirde, PKK’ya karşı bugüne kadar görülmemiş şiddette yeni bir tenkil tehdidi Demokles’in kılıcı gibi havada sallanıyor.

Kandil Öcalan’ın çağrısına uyacağını kabul etmiş görünüyor ama fesih kongresine Öcalan’ın bir şekilde önderlik etmesini istiyor. “Biz lidere sıkı sıkı bağlı bir hareketiz” diyorlar ama rivayet muhtelif. Kandil’de örgütün fiilen başındaki isimler arasında görüş ayrılıkları olduğunu iddia eden de var, Kandil’in zaman kazanmaya çalıştığını öne süren de var. Ama Kandil’den gelen açıklamalar Öcalan’ın serbest çalışma koşullarına kavuşturulması ve Ankara’nın “somut adımlar atması” yönünde. DEM de aynı tavır içinde görünüyor. En son DEM Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları “... başta Sayın Öcalan’ın iletişim ve çalışma özgürlüğü olmak üzere atılması gereken adımlarla ilgili olarak top iktidarın sahasındadır. Sorumluluk onlardadır” dedi. Hatimoğulları’na cevap Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’tan gecikmeden geldi: “Biz top oynamıyoruz!”

Bu konuda iki taraf arasında bir sağırlar diyalogunun cereyan ettiği kesin. İktidar cenahı PKK’nın gecikmeden kongresini toplayıp kendini feshetmesini isterken, diğer taraf Öcalan’a özgürlük konusuna takılmış görünüyor. Şu anda Öcalan’ın silah bırakacak PKK militanlarına hukuki zırh (af) ve siyasi haklar sağlanması konusundaki çağrısını kimse konuşmak istemiyor. Ama konuşulsa dahi bir arpa boyu yol alınamaz. Çünkü nereden bakılırsa bakılsın, bu süreç Öcalan’ın özgürlüğü, PKK’nın kendin feshetmesi, silah bırakma, militanlara af çıkarılması vs. çerçevesinde dönüp duruyor. Ortada vahim bir eksiklik var. Bu denklemde demokrasi, temel özgürlükler, kültürel haklar, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi vs. gözükmüyor. En azından kamuoyuna yansıyan bir şey yok.

Hoş, Öcalan 27 Şubat’taki açıklamasında Türkiye’deki koşulların örgütün kurulduğu yıllardan bu yana olumlu yönde bir hayli değiştiğinden, Kürt kimliğinin artık reddedilmediğinden, devlet televizyonlarından Kürtçe yayın yapılabildiğinden vs. söz etti ama, Diyarbakır’daki Newroz kutlamalarında meydanı dolduran Kürt gençlerine sorulsaydı acaba onlar bunlarla yetindiklerini söylerler miydi? Öcalan ve Kandil’dekilerin sahadaki gelişmeleri ne kadar yakından izleyebildikleri, Kürtlerin nabzını ne kadar doğru tutabildikleri hayli tartışmalı. Bunu en iyi yapabilecek olan DEM partisinin kendisi. Ama onlar da kendilerini salt İmralı ile Kandil arasında iletişim sağlamakla görevli sayıyorlar.

Oysa ayakları yere basan gerçek bir süreç, DEM’le Türkiye’nin temel siyasi eğilimlerinin temsil edildiği........

© T24