menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kafes...

118 9
18.10.2025

Yaz sonunda limonata gibi bir akşamüstüydü.

Çanakkale’den İzmir’e dönüyorduk. Ayvalık’tan geçerken, çalışma arkadaşım Atilla Köprülüoğlu’na “Buraya gelip de ona uğramamak olmaz” deyip, direksiyonu Cunda’ya kırdım.

Gittiğimizde bizi değerli eşi Andree karşıladı.

Bekir uyuyordu. Hem sahilde şakalaşan son yazlıkçıların kahkahalarını, hem de bizim sesimizi duyunca geldi.

Bizi görünce, yüzünde gülücükler açıverdi.

Balkona oturduk. Ağrılarının geceleri onu uyutmadığını, sabaha kadar balkonda oturduğunu, yıldızları, denizi, alargadaki teknesini ve uzaktaki deniz fenerinin yanıp sönen ışıklarını seyrettiğini anlatıyordu.

Gerçekten de yazlık, ne kadar seyredilse yine de bıkılmayacak eşsiz bir doğaya bakıyordu.

Bekir yanından hiç ayrılmayan sadık dostları “Postal” ve “Suşi”yi şefkat ve sevgiyle okşuyordu.

Andree kaşla göz arasında çayı demledi, yanına Bekir’in çok sevdiği (üzümlü-cevizli) nefis kek ve börekler hazırladı.

Ülke gündeminden konuştuk, dünyada olup bitenleri yorumlamaya çalıştık.

Cumhuriyet değerlerinin bir bir yok edilişine çok üzüldüğünü belirtiyordu.

Yorgundu, çok yorgun.

Gitme vakti gelince kardeş sevgisiyle sarılıp vedalaştık.

Nereden bilebilirdik ki, bizim Bekir’i son........

© Sözcü