menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kolossus ve Kartal: Devrimin yerleşmesi

16 24
03.11.2025

Brest-Litovsk Antlaşması 3 Mart 1918’de imzalandı, antlaşmayla genç Sovyetler Beyaz Rusya’yı, Ukrayna’yı ve Doğu Polonya’yı da kapsayan çok ama çok büyük bir coğrafyayı Almanlara bıraktı. Antlaşma sadece Bolşeviklerin içerideki düşmanlarını harekete geçirmekle kalmadı, Bolşevik Parti içinde de derin yarılmalara yol açtı. Antlaşma delegasyonu başta Troçki’nin yakın dostu Joffe’den, Kamanev ve Sokolnikov’dan oluşuyordu. Bu heyetin hiçbir diplomatik deneyimi yoktu, Alman General Max Hoffman’ın yanına vardıklarında gerçekten ne yapacaklarını bilemez haldeydiler.

Bir ara verelim. Bolşevikler iktidara geldiklerinde sadece profesyonel devrimciydiler. Lenin hariç, çoğu çok çocuksuydu. Devrimcilikten bir devleti yönetecek kapasitede devlet adamlığına geçiş kolay olmadı. Zaman içinde zorla öğrendiler. Öğrenim sürecinin kendisi de acılı ve sıkıntılı bir süreçti.

Joffe ve ekibi, tüm tecrübesizliklerine rağmen, bir haftalık bir ateşkesi koparttılar. Dertleri genç Sovyetleri savaşın dışına çıkartabilmekti. Daha da önemli bir beklentileri vardı, Sovyetlerin ve Sovyet proletaryasının “barış” isteğinin diğer ülkelerin ordularında çarpışan askerleri ve o ülkelerin işçi sınıflarını da barış saflarına çekecek büyük bir enternasyonal tepkiye yol açması. Kısacası önemli olan “barış” ve “antlaşma” değildi, önemli olan Rus proletaryasının emperyalist savaşa son verecek “barışçıllığının” bir tür enternasyonalist tepki yaratmasıydı. Nitekim Joffe, Kamanev, Sokolnikov ve daha sonra Joffe’nin yerini alacak Troçki bu safça beklentiye sahiplerdi; gerçeği bir tek Lenin gördü galiba. Alman komutanlar açısından ise barış bu kadar saf ve temiz bir anlama sahip değildi; onlar açısından “antlaşma” Doğu cephesindeki askerlerin boşa çıkması ve sıkıştıkları Batı cephesine, Fransa cephesine asker sevk etme şansı anlamına gelmekteydi. Bu nedenle süresi sınırlı bir ateşkes değil, hikayeyi hepten bitirecek bir antlaşma istiyorlardı. Bu nedenle sabırsızlardı, karşılarında savaşmak istemeyen ve hatta artık savaşmaya mecali olmayan bir düşman vardı; alabileceklerini almak ve gitmek istiyorlardı. Hele hele, Bolşevik delegasyonun devrimci çocuksu hayallerinden hiç ama hiç anlamıyorlardı.

Sabırsızlanan komutan Max Hoffmann giderek arsızlaşan bir tavırla daha fazlasını istemeye başladı. Berlin’de genelkurmay ve hükümet ona tam yetki vermişti, dolaysıyla telgraf üzerinden verdiği izahatlar hariç kimseye danışmıyordu. Oysa Sovyet delegasyonu her yeni Alman talebini Bolşevik Merkez Komitesi’ne sormak üzere ara istiyordu. Bu huzursuzlukların sonunda bir değişikliğe gidildi, Joffe’nin yerini Troçki aldı. Böylece Joffe’nin ürkekliği yerini Troçki’nin gerçekçilikten uzak hayalperestliğine bıraktı. Hesapçı ve soğukkanlı Prusyalı Hoffmann Troçki’yi çabuk çözdü. Onun gerçekçi olmayan devrimci beklentilerinin işi uzatacağını galiba çabuk anladı. Her görüşmede Prusyalı generalin zerre kadar anlamadığı devrimci söylevler çekiyordu Troçki. Bunlardan birinde Hoffman kaba bir şekilde Troçki’nin sözünü kesti ve masaya bir harita bıraktı (ve hatta rivayet doğruysa haritanın yanına parlatılmış Prusyalı çizmeleriyle ayağını attı). Haritada Almanya’nın talep ettiği topraklar vardı. Sonunda Sovyetlerin terk etmeyi kabul edeceği, Doğu Polonya, Litvanya’nın büyük bir bölümü, Beyaz Rusya ve Ukrayna’nın tamamını Alman toprağı gibi gösteren harita, Troçki’nin çocuksu beklentilerine indirilmiş bir darbeydi. Troçki ağır şartları içeren taleple Leningrad’a geri döndü. Tarih eski takvime göre 5 Ocak 1918’di.

O geldiğinde Leningrad (Petrograd) başka bir altüst oluşu yaşıyordu. Hoffman’ın ağır taleplerini ilettiği gün Bolşevikler seçim sonucunda oluşmuş Kurucu Meclis’i topladılar ve daha doğru dürüst bir oturumu sonlandıramadan onu kapattılar. Kurucu Meclis’in seçilmesi ve toplanması aslında Kerensky’nin geçici hükümetinin bir vaadiydi ve Bolşevikler de vaadi onaylamışlardı. Ancak bu vaat bir burjuva devrimi şartlarında yapılmıştı, Bolşevikler de devrimin o aşamasında bunu olanaklı ve hatta olumlu görmüşlerdi. Ancak 25 Ekim’den (yeni takvime göre 7 Kasım’dan) beri Bolşevikler iktidardaydı. Kurucu Meclis burjuvazinin siyasi hukukuna göre tasarlanmış bir kurucu organ olacaktı, oysa Bolşevikler iktidarı burjuva geçici hükümetten ve onun unsurlarından almış ve Sovyetlere vermişlerdi. İktidar Sovyetlerde ise Kurucu Meclis ne işe yarayacaktı? Bolşeviklerin diğer tüm “reformist” ve “burjuva” partilerle köprüleri atmasının zamanı gelmişti. Lenin hem devrimci hem de kollosal (büyük) bir politikacıydı. Zaten dağıtacağı bir meclisin seçimlerini neden yaptırdı? Aslında Lenin........

© soL