menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yeni anayasa, despotizmin hukuku demektir

18 1
27.05.2025

Bu yazımda, eskimeyen iki uzun makalemden alıntılarla uzun bir kolaj yapacağım. Çünkü yeni şeyler yazmak giderek zorlaşıyor ve doğrusu artık bu konuda yazmaktan sıkılmaya başladım. Bu yazılarımın dayandığı makalelerin birincisi, 2018 yılında yazdığım ve 2019’da Çalışma ve Toplum Dergisi’nin Şinasi Yeldan Özel Sayısı, 2019/1, s.105-125’te yer alan “Yeni Anayasa ve Yeni Devlet Yapılanması” başlığını taşıyan makale. Buradaki göndermelerde kısaca, (Oyan, 2019) olarak anılacak. İkincisi ise 2019 yılında yazdığım ancak 2020 yılında Sosyal Politika-İktisat Yazıları. Seyhan Erdoğdu’ya Armağan, Mülkiyeliler Vakfı yayınları içinde s.55-74’te yer alan “Türkiye’de Gelişmeci Anayasal Düzenden İkinci Cumhuriyet’in Anayasasına” başlıklı makalem. Burada kısaca (Oyan, 2020) olarak anılacak.

Aslında bu iki uzun makalenin temelini, “2017 Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 21 Ocak 2021 tarihinde kabul edildikten ve henüz 16 Nisan Referandumu yapılmadan önce sıcağı sıcağına yazılan ve iki ayrı dergide (EMO dergisi, Mart 2017 ve Sosyal Demokrat dergisi, Mart-Nisan 2017’de) yayınlanan daha kısa makaleler oluşturmaktaydı. Ancak biz daha ayrıntılı çalışılmış yukarıda anılan 2018 ve 2019’de yazılmış ancak 2019 ve 2020’de yayınlanmış makalelerimizi esas alacağız.

***

“Halkoylamasına sunulan 6771 sayılı Kanun yalnızca 18 maddeden ibaret görünmesine karşın, gerçekte Anayasa'nın toplam 177 maddesinden 79'uyla şu veya bu şekilde oynamaktaydı. Ama bu niceliksel değişiminden daha önemlisi niteliksel dönüşüm bakımındandı. Yeni girişim, 140 yıldır denenen ve geliştirilen parlamenter sistemi, özellikle Cumhuriyet ile birlikte oluşup gelişen anayasal hukuk düzenini, 1961 Anayasası sıçramasıyla açılan demokratikleşme yolunu tarihe gömmek üzere tasarlanmıştı.

Bu anayasa değişikliği, 1961 Anayasasının getirdiği (ve 1982 Anayasasının sonradan gördüğü değişikliklerle sürdürdüğü) güçler ayrılığı ilkesini nominalleştirme bakımından nihai darbeleri vurmaktaydı. Yasamanın ötedenberi yürütmenin emrinde olmasına ilaveten yüksek yargı kurumları da aynı yola sokulmaktaydı. Yürütmenin bile kendi içindeki hiyerarşisini ve yetki/sorumluluk paylaşımlarını altüst eden, bakanlar kurulu ve başbakanlığı sistemden çıkararak yürütme-içi dengeleri tahrip eden, Cumhurbaşkanlığı merkezli bir yeni kamu yönetimi yapısı inşa edilmekteydi.

16 Nisan 2017'de "kabul" edilen yeni rejimin anayasası üç aşamada yürürlüğe girdi. Bazı hükümleri halkoylaması sonuçları kesinleşince hemen, bazıları (sadece 4 madde) Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinin yasal takvimi işlemeye başlayınca yani 30 Nisan 2018'de, nihayet geri kalan çok sayıda hüküm de 24 Haziran 2018 seçimleri sonrasında Cumhurbaşkanı yemin edip görevine resmen başlayınca yani 9 Temmuz 2018'de yürürlüğe girdi. Birinci aşamada yürürlüğe giren anayasa hükümlerine ilişkin uyum yasaları zamanında çıkarılmadığı için üçüncü aşamada değişikliklerin tüm hükümleriyle yürürlüğe girmesinden sonra sürece hız kazandırıldı. O kadar ki, 9 Temmuz günü Cumhurbaşkanının yeminine saatler kala 703 sayılı (233 maddelik) KHK çıkarılarak anayasa değişiklikleri yasalara yansıtıldı ve "uyum" esas olarak sağlanmış oldu”. (Oyan, 2019).

“Aslında açılış, 7 Temmuz tarih ve 700 sayılı 218 maddeli bir KHK ile yapıldı ve mevzuatta geçen "Bakanlar Kurulu" ibaresi yerine "Cumhurbaşkanlığı" ibaresini geçiren geniş ölçekli bir tarama/düzeltme gerçekleştirildi.” (Buna rağmen, "2107 anayasası o kadar özensiz hazırlanmış ki, 'bakanlar kurulu' ifadesi unutulmuş" tarzındaki büyük bir bilgi açığına dayalı fantezilerin sol muhalif kesimlerin ağzında bile bugün dolaşıma girebilmesini hayretle karşılamaktayız).

(…) İzleyen Kararnamelerle de yeni Cumhurbaşkanlığı yönetim sisteminin oluşturulmasına hız veriliyordu. 10 Temmuz 2018 tarihli Resmi Gazete'de "Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri" başlığı altında yeni kurumsal yapının yasal zeminini oluşturan peşpeşe dört Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi yayımlandı. 1'den 4'e kadar numaralandırılan bu Kararnamelerden özellikle birincisi, yedi kısım ve 539 maddelik kapsamıyla bunların en temel olanıydı.” (Oyan, 2019).

“Yeni anayasa ile oluşturulan yeni devlet yapılanmasının, tarihsel anayasal gelişme çizgisinin ve buna bağlı birikimlerin dışına çıkarak yepyeni bir yürütme-yasama ilişkisini tanımlıyor olması, kapsamlı bir anayasa değişikliğinden daha fazlasıyla karşı karşıya olunduğunu göstermekteydi. Bu anayasa değişikliği, gerekçesinde açıkça ifade edildiği gibi, öncelikle 1961 Anayasasını ve onunla açılan demokratikleşme yolunu ve güçler ayrılığının son izlerini nihai olarak tarihe gömmek üzere tasarlanmıştı. Ama aslında bundan daha fazlası amaçlanıyordu: Hedefe konulan şey, 140 yıldır denenen ve geliştirilen anayasal parlamenter sistemin, özellikle Cumhuriyet ile birlikte oluşup geliştirilen anayasal hukuk düzeninin tasfiyesiydi. İnşa edilen yapı, bakanlar kurulu ve başbakanlık gibi kadim kurumsal yapıları sistemden çıkararak yürütme-içi dengeleri altüst eden hem tam yetkili hem tam sorumsuz olarak tarif edilen Cumhurbaşkanını merkeze oturtan bir Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemi (CYS) idi”. (Oyan, 2020). (Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olarak dillere kasıtlı olarak yerleştirilen ifadenin hiçbir hukuki karşılığı yoktur, hiçbir resmi belgede geçmemektedir; çünkü ortada bir bakanlar kurulu yani hükümet yoktur. Ama sanki bunlar varmış gibi yapılması, iktidarın siyasi tuzağıdır; Aradan bunca zaman geçmesine karşın hâlâ bu tuzağa düşenleri görmek üzücüdür).

“Türkiye'de anayasal bir rejime geçişin tarihsel kuluçka dönemi Tanzimat devri (1839-1876) reformlarıyla başlamıştı. Dış ve iç dinamiklerin birlikte rol oynadığı bu "Batılılaşma" sürecinin sonunda 1876 tarihli Kanun-i Esasi'ye ve I. Meşrutiyet'e ulaşılması kuşkusuz önemli bir sıçramaydı. Ama bir anayasaya sahip olunması, anayasal bir meşruti monarşi rejimine geçildiği anlamına gelmiyordu. Nitekim bu anayasaya göre kurulan Meclis, Şubat 1878'de bir padişah fermanıyla tatil ediliyor ve 1908'e kadar bir daha toplanamıyordu.

1909 dönüşümüyle çok sayıda maddesi değişen 1876 Anayasası'na göre artık Padişah anayasaya bağlılık andı içmekte, bakanlar kurulunun oluşumu ve karar süreci üzerindeki yetkilerinin elinden alınıp sadrazama (başbakana) verilmesini, kendi yürütme yetkilerinin bakanlar kuruluna kaymasını ve bu kurulun kendisine değil de Meclis-i Mebusan'a karşı sorumlu olmasını sineye çekmekteydi. Osmanlı tarihinde bir ilk olarak hükümet programlarının Meclis'in güvenoyuna sunulması gibi gelişkin teamüllerin oluşmasına da yol açan 1909 dönüşümü, Anayasal bir rejimin oluşmasındaki asıl kilometre taşını oluşturuyordu.

1921'in "Teşkilat-ı Esasiye Kanunu", Kurtuluş Savaşı'nın özel koşulları içinde, bu savaşı yöneten TBMM bünyesinde doğacaktı. Bu kısa anayasanın boşluklarının, yürürlükten 1924'te kaldırılacak olan 1876 Anayasası tarafından dolduruluyor olması, dünya anayasacılık tarihi açısından özel bir durumdu. 1921 Anayasası kısa ömrüne rağmen, "milli egemenlik" kavramını yeni devletin dayanağı yapmış olması, Meclis'te bir kuvvetler birliğini gerçekleştirmesi ve meclis hükümeti sistemine yol açması bakımlarından izleyen anayasal süreçleri de etkileyecekti.

Anayasa hukukunun gelişmesi, kuvvetler........

© soL