PKK kendini feshetti: Peki kazanan kim?
Bu soruya “herkes kazandı” veya “tüm taraflar kazandı” diye yanıt verecekler çoktur. “Türkiye kazandı” diyecekler de önemsiz olmamalı.
Peki sakın doğru yanıt “Kürt hareketi kazandı” olmasın? Hatta buna ABD ve İsrail başta olmak üzere Batı emperyalizmini de eklersek daha doğru bir yanıt vermiş olunmaz mı?
Zaten PKK 12. Kongresi Divanı’ndan yapılan açıklama da bu yönde: “PKK mücadelesinin halkımız üzerindeki inkâr ve imha siyasetini parçaladığını, Kürt sorununu demokratik siyaset yoluyla çözme noktasına getirdiğini, bu yönüyle PKK’nin tarihi misyonunu tamamladığını değerlendirdi” ve “… PKK adıyla yürütülen çalışmaları sonlandırdı” denilmektedir.
PKK, son gelinen aşamada artık bir ayakbağından başka bir şey değildi. Aslında epey bir süredir öyleydi. Sahada hükmü pek kalmamıştı. Hareket zayıflamış, kadroları yorgun düşmüştü. Kuzey Irak’taki konumu da -bunun Türkiye’nin Kuzey Irak’a askeri operasyonlarının gerekçesini oluşturması nedeniyle- gerek Kürt yönetimi gerekse Bağdat hükümetinin Türkiye ile ilişkileri bakımından da rahatsız ediciydi. Ayrıca PKK adı birçok ülkenin “terör örgütü” listesinde yer alıyordu ve bu isimden kurtulmak Kürt hareketlerinin genelde destekçisi olan Batı ülkelerinin de işine gelecekti.
Bütün bu sayılanlardan daha önemlisi ise, PKK hareketinin çıkış amacını aşan hedeflere zaten ulaşmış olmasıydı. Suriye’deki PYD-YPG oluşumlarının (ve SDG’nin) yönetim kadroları ve ideolojik/siyasal yapılanmalarının temelinde esas olarak PKK yöneticileri ve PKK programı bulunmaktaydı. Üstelik PYD, Suriye’deki yayılma alanlarını Kürt nüfusunun çoğunlukta olmadığı bölgelere de genişleterek beklentilerinin üzerinde bir alan hakimiyetine ulaşmış bulunuyordu. Gücü de arkasına ABD ve İsrail’i (ve İngiltere, Fransa, Almanya gibi Avrupa güçlerini) almasından ve büyük bir askeri güce/silahlanma düzeyine ulaşmasından kaynaklanıyordu.
Gücünü aldığı bir başka ülke ve siyaset de Türkiye’de 23 yıla yakındır iktidarda olan siyasal İslamcı yönetim oldu. Çelişkili gibi görünebilir, Türkiye’deki iktidar koalisyonu üzerinden zaman zaman ifade edilen öznel niyetlerle de uyuşmayabilir, ama nesnel gerçekler böyledir. Çünkü PYD-YPG-SDG’nin en büyük açmazı, Suriye’de üniter yapının sürdürülmesini savunan ve ABD-İsrail hegemonyasını reddeden bir Şam hükümetinin yerini koruması ve güçlenmesi olurdu. 2011 sonrasında ise Esad yönetimi yıkmak için tüm emperyalist güçler ve İsrail birlik olmuştu. Bu oyunu bozabilecek tek ülke, Türkiye olabilirdi. Ama bunun tam tersini yaptı ve Esad’ın yıkılması için kendi mezhepçi politikaları ve ABD yönlendirmesi doğrultusunda dünyanın bütün cihatçılarının Suriye’de hamiliğine soyundu. Aslında oyunu bozan, Rusya, İran ve Lübnan Hizbullah’ı olmuştu. Ama onların güçleri de giderek zayıflatıldı, Rusya’nın başına Ukrayna sorunu sarılarak geri çekilmesi sağlandı. Böylece alan şer güçlerine kaldı. HTŞ gibi emperyalizmin ve Türkiye’nin koruması altındaki zavallı bir İslami terör örgütünün Suriye gibi kadim bir........
© soL
