Yankee, come home: Nobel Barış Ödülü, Venezuela’ya değil savaşa mı verildi?
32 yaşındaki Andry José Hernández Romero, sadece ismiyle değil hayat hikayesiyle de adeta bir Gabriel García Márquez karakteri. Bu genç Venezuelalı adamın hayatını sürreal bir hikayeye çeviren ise maalesef Marquez’in büyülü gerçekçiliği değil, Trump’ın Amerikası.
Romero, Venezuela’da bir devlet televizyonunda makyözlük ve kuaförlük yapan eşcinsel bir muhalifken hem ülkenin ekonomik durumunun giderek kötüleşmesi hem de otoriter Maduro yönetiminin muhalefet üstündeki baskıyı arttırması sonucu ülkesini bir sene önce terk etti, Biden yönetiminin sağladığı fırsatı kullanıp online bir iltica görüşmesi aldı ve ABD sınırını kaçak bir şekilde geçerek Texas’a geldi. Fakat Trump’ın seçilmesiyle iltica başvuru görüşmesi iptal edilen Romero Trump’ın göreve gelmesinden üç ay sonra kaldığı göçmen gözaltı merkezinden bir gece ansızın kelepçelenip bir uçağa bindirildi. Romero nereye götürüldüğünü bilmiyordu, ailesiyle veya herhangi bir avukatla iletişim kurma şansı da yoktu. İlk başta Venezuela’ya sınırdışı edildiğini düşünse de uçağın indiği havalimanında bayrağı görünce El Salvador’a geldiğini anladı.
Trump yönetimi bir süredir yabancı düşmanların ABD’yi işgal etmesi durumunda uygulanması öngörülen bir olağanüstü yetki yasasını, yani Alien Enemies Act’i temel alarak hiçbir mahkeme kararı veya yargı denetimi olmadan soyut gerekçelerle şüphelendiği Venezuelalı göçmenleri “Tren de Aragua” adlı bir uyuşturucu çetesi mensubu olduğu iddiasıyla sınırdışı ediyor, göçmenleri de kendi ülkelerine değil kötü ve sıkı hapishane koşullarıyla meşhur ada ülkesi El Salvador’a yolluyor. Bir daha seçilme yasağını, P oy alma şartını meclise baskı kurarak kaldıran, Bitcoin ve yapay zekaya merakıyla ve çetelerle mücadeledeki sertliğiyle Trumpçıların hayran olduğu “dünyanın en cool diktatörü” Nayib Bukele ise Venezuelalı göçmenleri “disipline” etmek için elinden geleni yapıyor, hapishane şartlarını oldukça kötüleştiriyor.
Hıristiyanlıktan İslam’a geçip El Salvador’da cami açıp imamlık yapan Filistin kökenli bir babanın oğlu olmasına rağmen bütün yeni sağcılar gibi sıkı bir İsrail destekçisi olan Bukele için Trump yönetimiyle yaptığı bu anlaşma büyük bir prestij. Böylece ABD ile sıkı ticari anlaşmalar yapabiliyor, Trump ile yakınlığı sayesinde ülkesinde baskı ortamını sürdürebiliyor. Bu nedenle bu mahkum takasını devam ettiriyor, bundan siyasi anlamda faydalanıyor.
Eşcinsel kuaför Romero’yu Bukele’nin acımasız hapishanelerine düşüren ise uyuşturucu çetesi mensubu olduğuna dair somut delil değil, kolundaki dövmeler oldu. Trump yönetimi hiçbir yargı denetimi olmadan kaçak göçmenlerin dövmelerine bakıp çete üyelerinin sıklıkla kullandığı dövmeleriyle karşılaştırıyor, muğlak ve soyut bir liste kullanarak görünüşleri, saç kesimleri, dövme şekilleri, yazıları üzerinden puanlar vererek belirli bir puanın üstündeki kişileri çete üyesi olduğu gerekçesiyle sorgulamadan, somut delil aramadan, geçmişine dair sorular sormadan El Salvador hapishanelerine, toplama kamplarına yolluyor. Romero da memleketindeki bir festivalin simgesini, anne ve babasının isimlerini içeren bir kraliçe tacı dövmesi nedeniyle çete üyesi olarak değerlendirilmiş ve böylece Trump’ın göçmen polisleri eşcinsel bir kuaförü tehlikeli bir “narko terörist” olarak değerlendirip sınırdışı etmişti.
Romero’nun El Salvador hapishanesinin kayıt işlemleri sırasında ağlarken ve yalvarırken çekilen fotoğraflarının ortaya çıkması ise Amerikalı hak örgütlerinin dikkatini çekmiş, Romero belki de unutulacağı bu karanlık hapishanede bir yaşam umudu elde etmişti.
Romero gibi birçok masum Venezuelalı kaçak göçmenin imdadına ise trajik bir şekilde geride bıraktıkları Venezuela’nın otokrat lideri Maduro yetişti, Venezuela El Salvador ile esir değişimi yaparak bazı Amerikalı mahkumlar ve siyasi tutsaklar karşılığında Romero dahil bir çok Venezuelalı göçmeni aldı, böylece Romero evine geri dönebildi.
Her ne kadar Romero, en büyük hayali ABD’ye yerleşip güzellik salonu açmak olan liberal eşcinsel tipik bir Venezuelalı muhalif olsa da Venezuela’nın muhalefeti değil, otokrat sosyalist Maduro hükümeti kendisine sahip çıkmıştı.
Zira bu hafta Nobel Barış Ödülü’nü kazanan María Corina Machado başta olmak üzere Venezuela’nın muhalif elitleri, Maduro’nun hileli bir şekilde kazandığı 2024 seçimlerinden bu yana demokrasiye geçiş için gözlerini Amerikan postalına, Trump hükümetine çevirmiş durumda. Madoru’nun zulmünden kaçıp Trump’ın zulmüne takılanlar pek umrunda değil.
Machado gibi muhalif liderler Trump’ın mağdur ettiği, toplama kamplarına gönderdiği Venezuelalı göçmenleri gündeme getirmiyor, bu kişileri Trump’a karşı savunmuyor, Trump’ı kızdırmamak için Nobel Ödülü’nü bile Trump’a atfedebiliyor.
Bu nedenle Nobel Barış Ödülü’nün çok zor koşullar altında demokrasi mücadelesi veren Venezuela halkına değil, Trump’ın Venezuela’yı işgal etme ve petrollerine el koyma projesine verildiğini söylemek pek tuhaf olmasa gerek.
María Corina Machado, Venezuela muhalefetinin önemli isimlerden biri. Özel sektörde faaliyet gösteren bir girişimciyken sandık güvenliğini sağlamak ve Chavez hükümetini sandık yoluyla devirmek için Súmate (Katıl!) adlı bir STK kurmuş, Chavez’in görevden alınmasına yönelik geri çağırma referandumu için imza toplamış, özellikle bölünmüş muhalefeti birleştirmek için çaba göstermişti.
Machado, daha sonrasında meclise girmiş, Chavez’in ulusa sesleniş konuşmasında “kamulaştırma hırsızlıktır” çıkışıyla bizzat Chavez ile karşı karşıya gelerek ülkenin en popüler muhaliflerinden birine dönüşmüştü.
Sert çıkışları nedeniyle hükümet tarafından sayısız siyasi soruşturmayla suçlanan Machado’nun, Panama’da uluslararası bir toplantıda ülkesinin otokrat yönetimini eleştirdiği için milletvekilliği bile düşürüldü, hiçbir şiddet içermeyen sivil toplum faaliyetleri nedeniyle terör, vatan hainliği, ajanlık gibi suçlamalarla yargılandı.
Machado için dönüm noktası ise Chavez’in 2013’teki ölümünün ardından göreve gelen Cumhurbaşkanı Maduro’nun hukuku siyasi emelleri için eğip bükmekten öte paramparça etmesi........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d