Gece konuştu
İkisi de ter ve kir kokuyordu. Gecenin bu ilerlemiş saatinde iyice karanlıklaşmış olan ara sokaktan geçip, ışıklı dükkanların sıralandığı Tarlabaşı’na çıktılar. Ara sıra birbirlerinin kirden tarazlanmış saçlarını çekiştirerek, kaba el şakaları yaparak, yokuş aşağı inmeye koyuldular. Küçük aşevinden yayılan yemek kokusu ağızlarını sulandırdı. Dükkanın kapısında dikilip, içerdeki birkaç müşteriye kepçeyle yemek dolduran adamı izlediler. Fasulye tenceresinden yükselen koyu dumanı içlerine çektiler.
Terk edilmiş, yıkıldı yıkılacak evlerde, mezarlıklarda, ısırgan otlarının bürüdüğü boş arsalarda, yangın yerlerinde hatta bazen düpedüz sokak kaldırımları üzerinde uyumaya çalışan, aşevleri önündeki çöp tenekelerinden yemek artığı alabilmek için kıyasıya kavga eden, dilencilik, küçük hırsızlık, yarım günlük ayak işleri yaparak hayatta kalmaya çalışan bu iki kişi, dükkanın önünde biraz daha durup, yemekleri seyretmeyi sürdürdüler. Aşçı kötü kötü bakıp, elindeki kocaman kepçeyi belli belirsiz onlara doğru sallamaya başlayıncaya kadar orada dikildiler.
Sonra ansızın oğlan kıza dönüp ‘biz de bir tabak yiyelim mi’ diye sordu. Kız hiç parası olmadığını söyledi. Oğlan eğildi ve kızın kulağına bir şeyler fısıldadı. Gülüştüler. Dükkanın önünden hızla ayrılıp, gecenin karanlığında daha da ürkütücü görünen ve leş gibi kokan yıkıntıya doğru yürüdüler. Oğlanın eli kızın belindeydi şimdi. Kıkırdaşıp, öpüşerek karanlıkta kayboldular.
Yarım saat kadar sonra küçük aşçı dükkanında bir masaya oturmuş, masadaki tek tabağın içindekileri sırayla kaşıklıyorlardı. Kızın yanakları iyice kızarmıştı. Oğlanın ise solgun yüzü sanki daha bir beyazlaşmıştı. Gecenin ilerleyen bir saatinde Tarlabaşı yokuşundaki adı sanı belirsiz bir aşevinde, paraları ancak bir tabağa yettiği için onu paylaşan kız ve erkek, biraz daha içerde kalabilmek için uğraştılar ama aşçının bakışlarına daha fazla dayanamayıp dışarı çıktılar. Yanlarından sarhoşlar, abartılı boyanmış kadınlar, ışığa çıkmayan, hep duvar dibinden yürüyen, yüzü görünmeyen erkekler geçiyordu. Bir adam duvara dayanmış ağlıyor ve burnundan akan kanı silmeye çalışıyordu. Sokak lambasının ölgün ışığıyla birazcık aydınlanan bir sokak köşesinde, ellerindeki zarı hırsla sallayan adamlar görülüyordu.
Kız ve erkek bu kez aşktan değil, korkudan dolayı birbirlerine sıkı sıkıya sarılıp, biraz olsun uyuyabileceklerini düşündükleri boş arsaya doğru yürüdüler.........
© Muhalif
