menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Belki de “fazla şiirden” öldü

12 1
yesterday

Akşam saatlerinde her zaman olduğu gibi Küçük Bedesten tarafından gelen gürültüler artınca, adam buzlu camlı ahşap kapıyı kapattı. Masaya anahtarlarını koydu. Bakır vazoya çiçekleri koydu. Adam masaya ışık da koyacaktı ama koyamadı çünkü çarşının iyice derinliklerindeki bu küçük dükkana gün ışığı pek girmiyordu.

Önemsemedi. Onun yerine masaya yaşama sevincini koydu adam. Tabii kimi sevip kimi sevmediğini koymayı da ihmal etmedi. Adam masaya uykusunu ve uyanıklığını, açlığını ve tokluğunu koydu. Bu kadar yüke bana mısın demeyen masayı alıcı gözüyle iyice bir süzdü.

“Masa da masaymış ha” diye geçirdi içinden. Sonra adam dükkanın girişinden biraz içerlek kalan deri koltuğa oturdu. Duvardaki “Halı Taciri” tablosunun tıpkıbasımına baktı. Osman Hamdi Bey’in bir ağaca asılmış olarak resmettiği halıyı inceledi.

Bu dükkanı henüz babası çalıştırırken ve çocukluğundan beri buraya gidip gelirken, o duvarda asılı duran tabloya her bakışında yepyeni ayrıntılar bulup çıkarmasına bir kez daha şaşırdı.

Kırmızı zemin üzerine çift mihrap nişi içerisindeki iri kanatlı hayvanlara bunca zaman baktıktan sonra, kanatların ucuna işlenmiş sümbül çiçekleri bulunduğunu yeni fark ediyordu mesela.

Sonra bakışlarını dükkanın her yanını kaplamış gerçek halılara kaydırdı. Acem düğümlü Kaşkay halıları, Yağcıbedir, Azeri, Demirci ve Gördes halıları. Ada Milas, Cıngıllı, Gemisuyu, Elikoynunda, Kediizi, Karanfil ve Çenti motifleri ile bunların halıların üzerinde sıralandığı su yatakları. Halı ipliklerinin renklerini veren boyaların çıkarıldığı somak, sarıkızotu,........

© Muhalif