Türkülerle Karılmış Bir Şehir: Erzurum
“Milli birlik, bağlamanın telleri arasındadır”
Muzaffer Sarısözen
Sabahın erkeninde bu hüzünde ne ki? Nerden çıktı bu gönül mateminin gözyaşına gömülüşünü hikâye eden türkü? Onlar ki; yürek yaralarını dağ rüzgârlarına siper eden nice garibin hasretinin derlenip dürüldüğü, masal kuşlarının sırtında uzaklara selam gönderildiği bir başka dünyanın, bambaşka seslerin, renklerin, ahenklerin, hissediş ve duyuşların eseri… İnsanı; daha ne olduğunu anlamadan, birden alır çemberine ve ateşin etrafında pervane olmuşların aşkıyla çekip götürür bir hicran denizine… Derin bir sezişe, yüksek bir doğuşa, naif bir anlayışa sebep olacak dokunuşla, ince bir yağmur altında kendinden geçirir ve sözler, nağmeler mahşerinin ortasına sürükler dinleyenini… Vurgun yemiş, dağılmış, yüreğinizin orta yerine bir figan düşmüş gibi olursunuz. Ve sonrasında daha neler olmaz ki?
Çünkü o türküler ki; “Geçmişi taşırlar bize, söz ve ezgi yadigârıdırlar; hepsinin bir yakılma öyküsü vardır. Bu özellikleri, türküleri; Türk edebiyatı ve müziği bakımından önemli ve değerli kılar. Türkülerin -bazıları kabul etmese de-Türk Tarihi açısından da büyük önemi vardır. Boşluk doldururlar, tarihi belge ve bulguların yansıtamadığı, yansıtmadığı duygu ve olguları taşırlar bünyelerinde.
Türkülerimizin yazıya geçirildiği tarih çok eski değil, Cumhuriyetle ve “Milli birlik, bağlamanın telleri arasındadır” diyen Muzaffer Sarısözen’le başlıyor. Ancak, Sarısözen, dilde ve telde olanı, yani yaşayanı geçirmiş notaya ve yazıya. Bilinen en eski türkü sözümüzü Atsız Bey bulmuş. 15. yüzyıla ait iki dize: “O Alaşardağı kırda / Davşan neler eder kurda”. Yani şahitli-ispatlı, 600 yıllık bir geçmişi var türkülerimizin. Bu altı yüz yıl içinde milyonlarca türkü yakılmış, çoğu ölmüş, çoğu da gele gele gelmiş bugünlere.”........
© Milat
