Türkiye'de Yeni Duyun-u Umumiye Gölgesi: Çöküşün Anatomisi
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemleri, devletin içten içe nasıl çürüyebileceğinin çarpıcı örneğini sunar. Valilik makamlarının rüşvetle “iltizam” adı altında paşalara verilmesi, devletin en temel gelir kaynağını bataklığa dönüştürmüştü. Halep vilayeti, çürümüşlüğün somut kanıtıydı: 200 bin altın borçlanan paşalar, Ermeni sarrafın muhasebecisini “Mal müdürü” yaparak, halktan 500 bin altın toplamak üzere acımasızca vergiler salıyorlardı. Vergi toplama faaliyeti, devletin resmi yapısına sızan organize soygun düzeniydi; halkın sırtından zenginleşen zümrenin yükselişiydi.
Üretimin Felci ve İsyanların Gölgesi
Ağır vergilendirme, halkın üretim motivasyonunu tamamen yok etti. Tarlasını süren çiftçi, on inek besleyen besici dahi ağır vergilere maruz kalınca, tarım, hayvancılık, dokumacılık, çinicilik ve demircilik gibi tüm temel üretim sektörleri felç oldu. Üretimden kopan, aç ve işsiz kalan halkın çaresizliği, merkezi otoriteye karşı duyulan derin öfkeyle birleşerek “Celali isyanları”nı tetikledi.
İsyanlar, yalnızca başkaldırı değil, devletin yıkılmasına ve ülkenin işgal edilmesine giden yolu açan toplumsal patlamaydı; halkın devlete olan güveninin ve bağlılığının tamamen koptuğunun, milletin nasıl çaresizliğe sürüklendiğinin acı göstergesiydi.
Günümüzün Acı Gerçeği: Kasıtlı Çöküşün Mimarları ve Vergi Adaletsizliği
Bugün de benzer ekonomik çöküş sürecinin yaşanmaya başladığını kolaylıkla gözlemleyebiliyoruz. Sir Mehmet Şimşek’in görevinin çöküşü hızlandırmak olduğu, hatta ekonominin “belirli siyasi hedefler uğruna kasten çökertildiği” gibi akıl almaz öngörüler, zihinleri bulandırıyor. Milli çıkarların siyasi hesaplara kurban edildiği yönünde derin endişe, adeta satranç tahtasında piyonların feda edilmesi gibi.
Maliyenin “yandaşların vergilerini silerken” esnaf, tüccar ve iş........
© Küresel İfşa
