Umut
Bugün aydınlık ve kalabalık sokaklarında bile güvensiz hissettiğimiz bu dünyanın bir de o zamanki ıssızlığında, en azdan en çok zararlı ve vahşisine kadar tüm canlıların bir arada olduğu dünyada, o zamanın en büyük yırtıcılarından biriyle karşı karşıyasınız. Bu durumdayken, kendimizi kendisine teslim ettiğimiz amigdalanın yarattığı kaygı ve korkuya verebileceğimiz üç farklı tepki mümkün olabilir: Ya olduğumuz yerden hemen uzaklaşacağız ya karşımızdaki tehlikeyle savaşacağız ya da durumumuzu kabul edip diz çökeceğiz. Bu üç farklı tepkinin de altı farklı sonucu var diye kabul edebiliriz.
Koşup kaçmayı denediğimizde kaplan peşimizden gelmeyebilir ve kurtulabiliriz ya da saatte 50 km’ye ulaşabilen hızıyla bizi kıskıvrak yakalar ve ölürüz. Kendisiyle dişe diş bir kavgaya tutuşabiliriz ve kötü günündeyse belki kazanır ve onu alt ederiz ya da kılıç dişlerinin kurbanı oluruz. Kaçmanın ya da savaşmanın mümkün olmadığına karar verip olduğumuz yere çökebilir, yakın zamanda karnını doyurduysa yanımızdan geçip gitmesini izleyebilir ya da 120 derece açılabilen ağzında ölümün karanlığını görebiliriz. Mümkün bu üç tepkinin her biri birer olumlu birer de olumsuz olarak sonuçlanma ihtimalini barındırıyor içinde. Her ne kadar bu canlıya karşı her üç durumda da şansımız az olsa da olumlu olarak nitelendirdiğimiz tüm sonuçların her biri bizi denemeye iten çok önemli bir güç de barındırıyor ardında: “Umut”.
O zamanlardan bugüne kalmış, böyle bir hikayenin nasıl sonuçlandığına dair bir yazıt, tablet, bilgi ve dahi herhangi bir rivayet bile yok. Bu değilse bile buna benzer pek çok hikaye yaşanmış ve benzer olasılıkları içinde barındırmış ve bazılarının kazananı homo sapiens olmuş, umut gerçeğe dönüşmüştür muhakkak. Aksi halde insanlığın bugüne kadar ulaşması mümkün olmazdı. Binlerce yıl içerisinde yaşanan fiziksel ve bilişsel evrim ve gelişmede insanın umut etmesinin bir yeri olduğunu düşünüyorum. İnsanların bireysel ve bazen de topluluk olarak, ısrarla aynı şeyler için........
© İz Gazete
