menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ya Çıkarsa

19 0
friday

“Ya nasip ya kısmet. Bismillah niyetim iyi. Çıkarsa büyük ikramiye inan Allah’ım senin rızan için ne güzel işler yapacağım. Camiler yaptıracağım, okullar yaptıracağım, hayır kurumlarına dolu dolu yardımlar yapacağım. Ne olur şu büyük ikramiye bana çıksın.”

Ali heyecanlıydı. Daha çıkmamış biletin çıkma ihtimali bile kalbini yerinden oynatıyordu. Bilet satan kişi ona göz kırptı. Elindeki biletlerin arasından çıkmış olanı işaret etti.

“Al, onu al. Vardır bunda bir keramet. Bak sana göz kırpıyor.”

” Gerçek mi diyorsun? Alayım mı? Ya çıkmazsa?”

“Ya çıkarsa?”

Ali, ‘bismillah’ dedi ve bileti aldı. Aklında nice hayırlar vardı. İyilikler cirit atıyordu. Çalışılarak kazanılmayacak paraydı. Bu kadar büyük bir servete yedi ceddi çalışsa sahip olamazdı. Umut dünyasıydı. Kaybedeceği bir şeyi yoktu. Belki de öyle düşünüyordu.

“Ya çıkarsa,” sözünün ardından çıkacak neler vardı acaba? Ali sadece çıkacak bir şey olarak büyük ödülü düşünüyordu. Ama kalbine girecek haram paranın sonucunda imanın çıkıp çıkmayacağını bilmiyordu. Veya kalbinin dayanamayıp canının çıkıp çıkmayacağını bilmiyordu. Veya kazandığını düşündüğü ikramiyeyi yeme fırsatı olmadan trafik kazasında hayattan çıkıp çıkmayacağını bilmiyordu.

Bilet elinde sevinçten havalara uçacak şekilde yürüyordu. Gözlerinin içi gülüyordu. Dolarlar, eurolar, liralar gözlerinin içinde dönüp duruyordu. O sırada karşısında mahallenin delisi Deli Memiş geliyordu. “Ya çıkarsa ya çıkarsa” diye tahtadan atına binmiş şekilde zıplayarak ilerliyordu. Ali onu görünce gülümsedi.

” Deli Memiş sen hiç sevinme sana çıkmaz. Bana çıkacak, merak etme,” diyerek onun yanında durdu.

“Ben bilmem, O bilir, ben bilmem O bilir. Ya kalbinden çıkarsa ya çıkarsa kalbinden?

” Ne çıkarsa deli Memiş, ne geveleyip duruyorsun? Git başımdan seninle uğraşamam!”

Deli Memiş atını sürerek oradan uzaklaşıyordu. Sözleri de peşi sıra gidiyordu. Ya çıkarsa ya kalbinden çıkarsa, çıkarsa…”

Ali başını sallayarak oradan uzaklaştı.

” Şu deliye bak ve bütün neşemi, sevincimi alıp götürdü. Allah’ın delisi…”

Kendi kendine söylene söylene gidiyordu. Caminin yanından geçerken başını kaldırdı. Duvarlarına baktı.

” Seni yenileyeceğim sevgili mabedim. Az kaldı. Buraya bir de aş evi kuracağım. Camiye vakıf yapacağım. Oh mis gibi! Hem siz hem ben kazanacağım.”

Ali bu düşüncelerle caminin yanından geçerken hafif esen rüzgârın etkisiyle bir takvim yaprağı uçarak ayaklarının yanına düştü. Eğilip aldı. Takvim yaprağının arkasında yazan yazı dikkatini çekti. Dikkatli bir şekilde okudu.

Sizi karada ve denizde yürüten (gezdiren) O’dur. Hatta siz gemilerde bulunduğunuz, gemiler de içindekileri tatlı bir rüzgârla alıp götürdüğü ve (yolcular) bu yüzden neşelendikleri zaman, ona (gemiye) şiddetli bir fırtına gelip çatar; her yerden dalgalar onlara gelir ve onlar çepeçevre kuşatıldıklarını anlarlar da işte o zaman, dini yalnız O’na (Allah’a) özgü kılarak “Bizi bundan kurtarırsan elbette şükredenlerden olacağız,” diye Allah’a yalvarırlar.

(Allah) kendilerini kurtarınca bir de bakarsın ki onlar yeryüzünde haksız yere taşkınlık ediyorlar. Ey insanlar! Sizin taşkınlığınız dünya hayatının menfaatini elde etmek üzere ancak kendi aleyhinizedir. Sonunda dönüşünüz sadece bizedir. Yaptıklarınızı size bildireceğiz.” (Yunus/22-23)

Ali ayeti birkaç defa okudu. Sonra başını sallayarak konuşmaya başladı.

“Ne nankör insanlar var şu dünyada! Allah........

© İnsaniyet