Keramet Hassasiyeti
Her dönemin hassas konularından biri olmuştur keramet. Kimi zaman mucizeyle karıştırılmış kimi zaman istismar konusu olmuştur. O yüzden âlimler keramet üzerinde hassasiyetle durmuşlardır. İkisinin de olağanüstü (harikun li adetillah) olay olması, aralarındaki benzerlik bu karıştırmanın temelini oluşturmaktadır. Bu yüzden mucizeyle arasındaki farkın ortaya konması keramet konusundaki kafa karışıklığını büyük ölçüde gideremeye yardımcı olacaktır.
Matüridî mezhebinin önde gelen âlimlerinden Ebu’l-Muîn en-Nesefî (ö. 508/1115) keramet hassasiyetini önemseyen âlimlerden biridir. Eserinde bu konuya nispeten geniş yer ayırmıştır. Özellikle kerametin mucizeyle karıştırılmasını önüne geçmek için aralarındaki farkı açıklamış, yanı sıra gösterişe dönüştürülen kerametin aldanmaya ve kibre yol açması ihtimaline dikkat çekmiştir. O, bu konudaki görüşlerini dört maddeyle özetlemiştir:
1. Mucize, açıkça peygamberliğini ilan eden bir kişinin elinde ortaya çıkar. Veli zat ise ne peygamberlik ne de velilik iddiasında bulunur. Şayet veli kişi peygamberlik iddiasında bulunursa o anda kafir olur ve Allah’ın düşmanları arasına girer, artık onun elinde keramet gibi olağanüstü olay gerçekleşmesi beklenmez. Eğer bu kişi velilik iddiasında bulunursa velilik vasfını kaybeder.
2. Peygamber mucizeyi gizlemez, tam aksine onu açıklaması ve meydan okuyarak göstermesi gerekir. Veli ise kerameti olabildiğince gizlemeye çalışır, onu veliliğine dayanak kılmaz, elinde gerçekleşen olağanüstü olayın keramet değil de istihraç olabileceği kaygı ve hassasiyetiyle hareket eder.
3. Şayet Yüce Allah sâlih bir kulunu bir velinin kerametine muttali kılarsa, veli kişi derhal kerametini gören bu zata müracaat edip son derece mütevazı bir şekilde gördüğü kerameti gizlemesi ve asla yaymaması ricasında bulunur. Çünkü gerçek veli, kerametin yayılması sonucu nefsinin kibir ve aldanmaya kapılabileceği kaygısını taşır.
4. Peygamberler mucizenin sonuçları konusunda korunmuşlar ve emniyete alınmışlardır. Velilerin ise kerametin sonuçları hususunda herhangi bir güvence ve korunmuşlukları bulunmamaktadır. (bk. Tabsıratü’l-edille, DİB Yayınları 2003, II, 108-109; Tabsıratü’l-Edille, Dımaşk 1990, I, 537)
Benzer kaygı ve hassasiyeti sûfîlerin önde gelenlerinden Abdulkerim el-Kuşeyrî (ö. 465/1072) de ifade etmiştir. Onun uyarıları ise şöyledir:
1. Mucize ile keramet........
© İnsaniyet
