menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sevilmek mi, sevmek mi?

7 0
15.10.2025

Kimi zaman sevmenin verdiği coşku, fedakârlık ve özgecilik yüceltilirken, kimi zaman da sevilmenin sağladığı kabul, aidiyet ve güven duygusu ön plana çıkar. Ancak psikoloji biliminin ve yaşam deneyimlerinin ışığında baktığımızda, bu ikilemin cevabı genellikle sevilmek ihtiyacının temel bir insani gereksinim olduğu yönünde ağır basar.

İnsan, doğası gereği sosyal bir varlıktır. Bu sosyal varoluşun temeli ise bağ kurma ve bir topluluğa ait olma arzusudur. Modern psikolojinin en temel kavramlarından biri olan Bağlanma Teorisi, bu durumu net bir şekilde açıklar. Bebeklikten itibaren birincil bakım verenle kurulan güvenli bağ, sadece fiziksel hayatta kalmak için değil, aynı zamanda sağlıklı bir ruhsal gelişim için de hayati öneme sahiptir. Yeterli ilgi ve şefkatle büyüyen çocuk, ileride dünyaya karşı güvenli, değerli ve sevilebilir biri olduğu inancıyla adım atar. İşte bu, sevilme ihtiyacının kökenidir.

Sevilmek, sadece mutlu olmak için değil, aynı zamanda kim olduğumuzu anlamak ve kendimizi değerli hissetmek için de hayati bir ihtiyaçtır.

Sevilmek, bireyin aidiyet ve kabul edilme arayışının bir parçasıdır. Sevildiğini hisseden kişi, dış dünyada onaylanmış, kabul görmüş ve “ben buraya aitim” duygusunu deneyimler. Bu duygu, yalnızlık, yalıtılmışlık ve değersizlik gibi yıkıcı duyguların panzehiridir.

Sevilmenin etkileri sadece duygusal düzeyde kalmaz, fizyolojik olarak da ölçülebilir. Sevgi dolu bir ilişki içinde olmak ve kabul görmek;

* Stres Seviyesini Azaltır: Sevgi ve güven, vücutta kortizol gibi stres hormonlarının azalmasına yardımcı olur.

* Kendine Güveni Artırır: Başkalarının gözünde değerli olduğunu hissetmek, kişinin kendi öz değerini pekiştirir.

* Duygusal Dayanıklılığı Güçlendirir: Sevgi dolu bir destek ağına sahip olan bireyler, hayatın zorlukları ve krizleriyle daha başarılı bir şekilde başa çıkabilir.

* Biyolojik Ödül: Sevilme ve kabul görme, beyinde dopamin (mutluluk hormonu) ve oksitosin (bağlanma hormonu) salınımını tetikler. Bu kimyasallar, bizi daha iyi hissettirir ve ilişki bağlarını güçlendirir. Bu nedenle, sevilme biyolojik bir ödül olarak algılanabilir.

Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’nde dahi “Ait Olma ve Sevgi İhtiyacı”, temel fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarından hemen sonra üçüncü basamakta yer alır. Bu ihtiyacın karşılanmaması ise, psikolojide “Duygusal Yoksunluk” gibi derin şemalara yol açabilir. Çocukluğunda yeterli sevgi ve kabul görmeyen bir birey, yetişkinliğinde ya yakın ilişkilerden kaçınır ya da aşırı talepkâr ve bağımlı hale gelebilir. Sevgi kırıntısı için sürekli çabalama, kendi ihtiyaçlarını hiçe sayarak başkalarını memnun etmeye çalışma gibi davranışlar geliştirebilir.

Elbette, bir insan olarak sevmek de muhteşem ve dönüştürücü bir eylemdir. Sevmek, bizi daha büyük bir amaca bağlar, cömertleştirir ve hayatımıza anlam katar. Ancak unutulmamalıdır ki, öncelikle sevilmek, insanın kendini tam ve bütün hissetmesi için gerekli zemini hazırlar. Bir nevi, sağlıklı bir ağacın kökleri gibidir. Köklendikçe, yani sevildiğini hissettikçe, meyve verebilir, yani sevgi verebilir.

Sevmek ne kadar yüce bir duygu olsa da, sevilmek bir ihtiyaçtır; varlığımızı, değerimizi ve dünyaya ait oluşumuzu kanıtlayan, ruhsal hayatta kalma mekanizmamızın en temel parçasıdır. Sevilmek, bizi güçlendirir, iyileştirir ve kendimizden başlayarak etrafımıza sevgi dağıtmamızı sağlayan enerjinin kaynağıdır.

“İnsan nasıl sevmeli?” sorusu, sevmenin özüne, niteliğine ve derinliğine dair felsefi ve psikolojik bir sorgulamadır. Sevmenin “doğru” veya “tek bir yolu” olmasa da, psikolog ve filozof Erich Fromm’un meşhur eseri Sevme Sanatı da dâhil olmak üzere pek çok kaynak, sevginin sağlıklı, yapıcı ve doyurucu olması için taşıması gereken temel özellikleri vurgular.

İnsan, sevgi dolu ve sağlıklı ilişkiler kurmak için sevginin pasif bir duygu değil, aktif bir eylem ve sanat olduğunu bilerek sevmelidir.

İşte sevmenin niteliğini ve derinliğini artıran temel yollar:

1. Sahiplenmek Değil, Saygı Duymak (Fromm’un Temeli)

Erich Fromm’a göre sevgi, dört temel unsur üzerine kuruludur: İlgi, Sorumluluk, Saygı ve Bilgi.

* Saygı: Sevilen kişiyi olduğu gibi kabul etmek ve onun bireyselliğine,........

© Haberton