Zengezur Koridoru, Azerbaycan ve Türkiye: Jeopolitik Denklemde Yeni Bir Perde
Yıllardır yurtdışında, Köln’de yaşayan, ülkemizin meselelerine yurtdışından sağlıkı bakış açılarını ve yorumlarını bize aktaran, saygın araştırmacı ve yazar Salih Altınışık’ın, son dönemde ABD, Ermenistan ve Azerbaycan arasında yapılan Zengezur Koridoru anlaşması üzerine kaleme aldığı makale, uluslararası ilişkilerin çok katmanlı yapısını anlamak adına son derece kıymetli bir rehber niteliği taşımaktadır.
Bir ilahiyat fakültesi profesörü olarak, uluslararası ilişkiler alanında doğrudan uzmanlık iddiam olmasa da, bir akademisyen titizliğiyle, ülkemin ve milletimin meselelerine karşı duyduğum sorumluluk gereği bu tür hayati öneme sahip konulara kayıtsız kalmam mümkün değildir. Altınışık’ın yazısından hareketle, bu jeopolitik satranç oyununu kendi akademik perspektifimden değerlendirme gereği duyuyorum. Bu yazıda, Salih Altınışık’ın temel tezlerini kabul ederek ve ona sürekli atıfta bulunarak, makaledeki fikirleri daha da derinleştirmeyi ve bu büyük resmin şifrelerini çözmeye katkıda bulunmayı amaçlıyorum.
Altınışık’ın da vurguladığı gibi, uluslararası ilişkilerde her stratejik hamle, yüzeyde görünenin çok ötesinde karmaşık bir mantık zincirini barındırır. Son dönemde Azerbaycan’ın attığı adımların, bazı sığ ve aceleci yorumlarla “Azerbaycan Türkiye’yi sattı” veya “Aliyev Erdoğan’ı sattı” gibi etiketlerle nitelendirilmesi, bu çok katmanlı yapıyı anlayamamaktan kaynaklanmaktadır. Oysa, bu hamleler, bölgesel ve küresel güç dengelerinin incelikli bir satranç oyununun parçasıdır. Bu oyunu doğru okumak için, anlık tepkilerden ziyade, her hamlenin ardındaki uzun vadeli stratejik hedefleri görmek şarttır.
Ermenistan’ın Rusya’dan Batı’ya Yönelimi: Bir Varlık Arayışı mı, Yeni Bir Kırılganlık mı?
Salih Altınışık, makalesinde öncelikle Ermenistan’ın son dönemde Batı’ya, bilhassa Amerika Birleşik Devletleri’ne yönelen diplomatik ve askeri yakınlaşma çabalarını ele almaktadır. Altınışık’ın da belirttiği gibi, Ermenistan’ın geleneksel hamisi olan Rusya'dan giderek uzaklaşması, Erivan yönetiminin kendi varlık alanını genişletme arayışının bir yansımasıdır. Ancak bu arayışın, Ermenistan’ı bölgesel güç denkleminde daha da kırılgan bir konuma getirme potansiyeli taşıdığı açıktır.
Altınışık’ın makalesinden bir alıntıyla bu noktayı daha da netleştirelim: “Rusya’nın geleneksel etki alanına bir Batı gücünün müdahil olması, Moskova’nın asla tolere edemeyeceği bir durumdur. Rusya, kendi arka bahçesi olarak gördüğü Kafkasya’da herhangi bir Batı üssüne veya askeri varlığına izin vermeyecektir.” Bu tespit, bölgenin jeopolitik dengelerini anlamak için anahtar bir bilgidir. Ermenistan’ın ABD’ye yakınlaşması, onu Rusya’nın tepkisine karşı tamamen savunmasız bırakmaktadır. Bu, stratejik bir varlık kazanma çabası olmaktan çok, mevcut dengeleri sarsarak daha büyük bir risk altına girme anlamına gelmektedir.
Akademik bir perspektiften bakıldığında, Ermenistan'ın bu hamlesi, sadece jeopolitik değil, aynı zamanda tarihsel ve kültürel bağlamda da değerlendirilmelidir. Yüzyıllardır Rusya'nın nüfuz alanı içinde yer alan bir devletin, aniden Batı’ya yönelmesi, sadece siyasi bir karar değil, aynı zamanda köklü bir kimlik değişiminin de işareti olabilir.........
© Habername
