Hollywood tezgâhında dokunan distopik savaş!
Bugünlerde, distopik bir film karesinin içinden geçiyoruz gibi. Sanki yıllardır kurgulanan ve artık sahnelenmeye başlanan bu kaotik filmi hem yaşar hem de izlerken aynı zamanda inandığımız pek çok hakikatle de yüzleşiyoruz.
Yunanca bir kelime olan distopya (dystopia) “kötü yer” demektir. “Dys/dis”, kötü veya anormal olan; “utopia” kavramı ile birleşerek yeni anlamına bürünür. “Mükemmel toplum tasarımı” olan ütopyanın karşıt anlamlısıdır. Ütopya, gerçek hayatta olmayacak kadar ideal bir toplumu ifade ederken, distopya bunun tam tersi, baskıcı, kötücül, anormal olana tekabül eder.
***
İlk distopik eser 1846 yılında Emile Souvestre (The World as It Shall Be) tarafından kaleme alındı. Gelişen ticaret ve makinalaşma sürecinin insanları ahlakî değerlerden nasıl uzaklaştırdığını ve mülkiyet hırsının nasıl bir felakete neden olduğunu anlatır. İçerdiği konu ve konunun işleniş biçimiyle ilk distopik eser örneği olarak kabul görür.
Kavramı ilk olarak İngiliz filozof, politik ekonomist ve parlamento üyesi John Stuart Mill, sanayileşme üzerine yaptığı bir meclis konuşması (1868) sırasında kullanmıştır.
Distopya özetle; “insanların totaliter bir sistem altında yaşadığı kurgusal bir gelecek dünya”yı anlatır. Fantastik ve bilim kurgu hikâyelerinde çok sık rastlanan bir kavramdır. Adaletsizliğin olduğu hayali bir durumu veya toplumu ifade etmek için kullanılır. Sözü edilen toplum genellikle kıyamet sonrası veya totaliterdir. Her şeyin alabildiğine kötü olduğu bir dünyaya tekabül eder.
***
Gazze’den Doğu Türkistan’a kadar dünyanın pek çok bölgesinde yaşanan insanlık dışı politikalar tam bir distopik kuluçka sonrası laboratuar çalışmasıdır. Bu laboratuarın sahibi büyük şeytan ile tetikçisi mutant topluluğunun ‘nükleer silah’ bahanesi gerekçesiyle İran’a savaş açması ve ardından yaşananlar da distopik bir projenin uygulamaya konulmasıdır.
Distopya laboratuarının kuluçka evresi Hollywood’dur. Pentagon ve CIA tarafından ‘gelecek operasyonu’nun merkezi olarak kurgulanan Hollywood’un ürettiği yakın gelecekte geçen kıyamet filmlerinin milyarlarca insana taşıdığı mesajları hatırlamakta yarar var. Bu filmlere en başarılı örnekler olan “Açlık Oyunları”, “Istakoz”, “Otomatik Portakal”, “Mad Max”, “Elysium”, “Matrix”, “Terminatör”, “Oblivion”, “Gattaca”, “Equilibrium” gibi filmlerde işlenen baskıcı ve karanlık toplum düzeni, akıl karıştırıcı bilimsel keşifler, kaos, karmaşa, özgürlükleri ipotek altına alınmış veya kısıtlanmış insanlar, hiper güçlerin sıradan insanları yok etmesinin normal olarak karşılandığı sahneler, teknolojinin ideolojik bir baskı aracı olarak insanları mutlak kontrol altına aldığı diyaloglar veya olağanüstü görsel efektlerle süslenmiş modüller…
Hatta bugün küresel bir marka haline gelen dijital platformlardan birinde yayımlanan “Black Mirror” ve “The Handmaid’s Tale” dizilerine de büyüteçle bakmakta fayda var.
***
Aynı Hollywood, bir zamanlar, Japonya’ya atom........
© Haber7
