menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Soykırımın gölgesinde çifte vatandaşlık

6 1
21.10.2025

21.yüzyılın gözleri önünde, tarihin en kanlı suçlarından biri bir kez daha işleniyor. İsrail'in Gazze Şeridi’ne yönelik yürüttüğü askeri operasyonlar, sadece orantısız güç kullanımı ya da savaşın sivil alanlara sıçramasıyla açıklanamayacak kadar sistematik, süreklilik arz eden ve etnik bir grubu topyekûn hedef alan bir karakter taşıyor. Uluslararası hukuk literatüründe bu tür eylemlerin tanımı nettir: soykırım. Ve bu soykırım, dünyanın en gelişmiş medya ve istihbarat teknolojilerinin gözetiminde, gerçek zamanlı olarak sürdürülmektedir.

Ancak bu trajedinin bir başka boyutu daha vardır ki, çoğu zaman gözden kaçmakta ya da tartışılmaktan imtina edilmektedir: İsrail dışında başka devletlerin vatandaşlığına da sahip olan bireylerin, bu soykırım sürecine doğrudan katılımı. Amerika Birleşik Devletleri’nden Kanada’ya, Fransa’dan Almanya’ya, hatta Türkiye’ye kadar uzanan geniş bir coğrafyada binlerce kişi, aynı zamanda İsrail vatandaşı olmanın sağladığı hakla İsrail ordusuna katılmakta; aktif çatışma bölgelerinde görev almakta; kimi zaman sivil katliamlara bizzat iştirak etmekte; sonrasında ise geldikleri ülkelere dönerek hiçbir hukuki takibata uğramadan yaşamlarına devam etmektedirler. Bu durum yalnızca bir ahlaki çöküşü değil, aynı zamanda uluslararası cezasızlık sisteminin nasıl işlemez hale geldiğini de ortaya koymaktadır.

Vatandaşlık, devletin birey üzerinde kurduğu hukuki ve siyasi aidiyet ilişkisinin temelidir. Ancak aynı zamanda, vatandaşlık sorumluluğu da içerir. Bir devletin vatandaşı, başka bir devletin askeri gücüne katılarak insanlığa karşı suç işlediğinde, bu suçun sadece işlenme anı değil, sonrasında nasıl karşılıksız bırakıldığı da bir başka ihlaldir. Dolayısıyla çifte vatandaşlık kurumunun, savaş suçu işlemek isteyen bireyler için bir tür "cezasızlık kalkanına" dönüşmesi, uluslararası toplumun ve özellikle demokratik hukuk devletlerinin ciddiyetle ele alması gereken bir meseledir.

Uluslararası Hukukta Soykırım, Bireysel Sorumluluk ve Çifte Vatandaşlığın Yeri

Uluslararası hukuk, özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası gelişen yapısıyla, savaş suçları ve soykırım gibi ağır ihlalleri yalnızca devlet düzeyinde değil, bireyler düzeyinde de sorumluluk altına alacak şekilde düzenlenmiştir. Bu yaklaşım, 1945 Nürnberg Mahkemeleri’nden itibaren geliştirilen “bireysel cezai sorumluluk” ilkesine dayanır. Bir kişinin devlet emriyle ya da ulusal görev bilinciyle hareket ediyor olması, onu insanlığa karşı suçlardan muaf tutmaz. Bu prensip 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi ile normatif bir zemine oturmuştur.

Soykırım, söz konusu sözleşmenin 2. maddesinde şöyle........

© Haber7