menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Sosyal Eleştiriden Belirtiye: Eddington (2025)

15 0
31.07.2025

Bu yazı filme dair spoiler içermektedir.

Şafak vakti asfaltta dengesiz ve kararsız adımlarla ilerleyen, çıplak, kir içinde ayaklar; sonra da takipçi kameranın parlak renklerle bezenmiş reklam panosuna odaklanıp onu suçlarcasına orada bir süre kalması. Ari Aster’ın son filmi Eddington (2025) işte böyle bir sahneyle – evsiz, sahipsiz ayaklar ile büyük sermayenin çatışmasıyla – başlıyor ve bu eksende devam ediyor. Bu reklam, büyük bir şirket tarafından tasarlanan ve Eddington (New Mexico eyaletinde kurmaca bir kasaba) belediyesi tarafından fonlanan, yapay zekâ ile desteklenen bir veri merkezinin reklamı. Bu imge ile film sınırlarını çiziyor: Ortada konuşulması gereken, Amerika’nın özünden gelen bir eşitsizlik, kutuplaşma, bir sorun var. Bu sorun film boyunca farklı şekiller alıp bin bir biçime bürünerek hiciv türü üzerinden çokça tekrarlanıyor: İki partili siyaset sorunu, temsil sorunu ve belki de en önemlisi, sosyal medya çağında gerçekliğin silinip yerini performansa ve algıya vermesi sorunu. Filmde temsil edilen ve eleştirilen bu meselelerin asıl suçlusu ise insani, kültürel ve siyasi ilişkileri tekeline almış, sermaye dışında herhangi bir değerden bağımsız hareket eden kapitalizm olarak gösteriliyor.

Ari Aster, filmde bu çok yönlü eleştiriyi yapabilmek için oldukça doğru bir zaman seçiyor: Mayıs 2020. Yani COVID-19’un pandemi olarak adlandırıldığı o eşsiz bahar ayı. Eşsiz olmasının sebebi pandeminin kendisi değil, ölümcül olması da değil; fakat eş ​​zamanlı olarak Amerika’daki ve dünyadaki birçok gelişmeyle örtüşmüş, daha arka planda olan gerginlikleri oldukça şiddetlendirip, ekonomik ve kültürel endişeleri ırk ve sınıf süzgecinden de geçirip iyice görünür kılmış olması. Buna aynı mayıs ayında gerçekleşmiş George Floyd cinayetiyle güçlenen Black Lives Matter (BLM) hareketi de dahil. Filmde de buna oldukça yer verilmekte. Bunun yanı sıra, sosyal medyanın da gittikçe geleneksel siyasi arenaların yerini almasıyla birlikte, COVID-19’un ilk aylarında deneyimlenen o şu-andalık ve tarihin-içinde-olma hissi, her ne kadar yanlış yönlendirilmiş olsa da bunun belli bir aciliyet hissine sebep olması filmin her noktasında hissediliyor. Amerikan toplumsal hafızasının yapıtaşlarından biri olan tarihe yön verme ve ona tanıklık etme kavramları, bu aylarda yaşanan paranoya ve kurulan komplo teorilerini direkt olarak beslemiş, devletin kuruluşundan beri benimsediği bireyin önemi kavramı üzerinden de bu biricikliği artırmıştı. İşte Ari Aster bu siyasi ve kültürel ortamdan yola çıkarak kurmaca Eddington kasabasını Amerika’nın bütününü temsil eden bir mikro-evrene dönüştürüyor.

Filmin en küçük ölçüde gerçekleşen gerilimi, belediye başkanlığına adaylığını koyan Eddington şerifi Joe Cross ile ikinci kez seçilmek isteyen Ted Garcia arasındaki çekişme. Joe Cross alt-orta sınıf, komplo teorilerine meyilli fakat geçinmekte zorluk çeken muhafazakâr kesimi temsil ederken, Ted Garcia ise tamamen statükoyu ve kurumsal Amerika ile iç içe geçmiş yönetici sınıfı, klasik liberal siyaseti yapan ve göçmen kimliği üzerinden de sempati toplayan siyasi kesimi temsil eder. İki adam da sosyal medyayı ve genel olarak medyayı içi boş performanslarını sergilemek için siyasi arena olarak kullanırlar. Joe’nun Ted ile karşı karşıya geldiği maske takıp takmama tartışması sonrasında yarışa girmeye karar vermesi oldukça etkileyicidir – ki bunu egosu incindiği için yapar. Platformunu da Facebook’ta bulmuştur. Gerici tutumuyla insanlara her şeyin olduğu gibi kalacağı, hatta eskisi gibi olacağı sözünü verir. Bu videoyu çekmeden önce de kameraya – kendi kamerası değil, Aster’ın kamerasına – ölü gözlerle bakar. Karar........

© Film Hafızası