Milli utanç: Kartalkaya yangını
Kartalkaya’da meydana gelen facia, hepimize bir kez daha çok pahalı bir ülkede yaşamaya çalışan ucuz canlar olduğumuzu hatırlattı. Yine milli yas ilan edildi. İçimiz yanıyor, bu doğru; ancak görevini yapmaktan aciz, rant odaklı ve ahlaki değerlerden yoksun bir sistem yüzünden yaşanan can kayıpları, ülkem adına derin bir utanç yaratıyor.
Bu tür durumları artık ‘milli utanç’ olarak tanımlıyorum. Çünkü ihmal, denetim yetersizliği, liyakatsizlik, adam kayırma, yolsuzluk ve suçluların cezasız kalması gibi nedenlerle meydana gelen facialardan bizler de sorumluyuz. Seçimlerimiz ve kötülük karşısındaki sessizliğimizle bu düzenin devamına katkı sağlıyoruz.
Son günlerde zihnimde aynı soru yankılanıyor: “Biz neden böyleyiz?”
Neden bizim ülkemizde insanlar yok pahasına ölüyor ve biz neden bu kadar duyarsız, hatta kötü insanlar olduk? Bugün bu soruya farklı perspektiflerden yanıt arayacağım.
Türkiye’nin tarihindeki birçok facia, önleyici tedbir alınmaması veya alınmış tedbirlerin uygulanmamasıyla ilişkili. Örneğin, 1999 Marmara Depremi sonrası çıkarılan yapı denetim yasaları, kağıt üzerinde kaldı ve bu eksiklikleri 6 Şubat depreminde acı bir şekilde gördük. Kartalkaya yangını da tıpkı Soma maden faciası ve 2021’deki orman yangınları gibi denetim yetersizliği ve mevzuatın etkin uygulanmamasıyla ilişkilendirilebilir.
Türkiye’nin tarihine bakıldığında, facialardan sonra bir takım düzenlemeler yapılır ancak bu düzenlemeler ya uygulanmaz ya da denetim süreçleri tamamlanmaz. Krizlere hazırlık yerine, kriz sonrası müdahalelere odaklanan devlet mekanizması, sistematik bir sorunun varlığına işaret eder. Bu sorunun bedelini ise maalesef her faciada halk öder.
Kartalkaya’daki yangında da görüldüğü üzere otellerin yangın güvenlik sistemlerinin denetlenmemesi ya da eksik denetlenmesi, Türkiye’de sıkça karşılaşılan yolsuzluk ve rant odaklı yönetim anlayışının bir sonucu. Siyasi otoriteler krizleri yönetmek yerine,........
© Diken
