Türkiye'de asker, toplum ve siyaset: Asker kimdir?
Barış Akademisyeni Fulya Atacan’ın değerli anısına saygıyla…
“Diğer ordularda subay olmak, diğer devlet memuriyetleri gibi profesyonel bir iştir. Ne var ki bizde, işten fazla bir şeydir. Milli bir görevdir, devlet muhafızlığıdır.” Kurmay Albay, Orhan Erkanlı (‘Anılar, Sorunlar, Sorumlular’, Baha Matbaası, İstanbul, 1872, s.375- Kitap içinde s.136)
Türkiye’nin siyasi, hukuki, toplumsal ve iktisadi tarihini, silahlı kuvvetlerin tarihini, niteliğini ve askeri darbeleri göz önünde bulundurmadan okumak ve anlamak olanaksız. Ülkemizde asker yalnızca bir meslek gurubu olmanın ötesinde güçlü tarihsel ve kültürel anlamlar taşıyor. Siyasi belirleyicilikleri malum, cumhurbaşkanlarının ‘altısı’ asker ve yüz yaşındaki cumhuriyetin iki anayasası askeri darbeler ardından yapıldı.
27 Mayıs darbesi, ilerici bir anayasa kabul ederken askerin siyasete dahlini de kurumsal hale getirdi.
12 Mart muhtırası TBMM’yi kapatmadı, hükümet çekildi, yarı darbe saymak gerekir.
12 Eylül ise pervasız bir faşist zihniyetin eseriydi, günümüz siyaset bilimi terminolojisiyle ‘fena halde otoriter’ bir ara rejim kurdu.
Post-modern terimiyle anılan 28 Şubat ve son olarak 15 Temmuz darbe girişimi, darbeler tarihinin diğer ve ayrıksı başlıkları.
Darbelerin hukuki, siyasi, toplumsal, iktisadi vs. etkileri olduğuna göre, her bir başlık bakımından ele alınmaları gerekir ki, bu konular hakkında çalışmalar var. Yaklaşım farklılıkları bizlere darbelerin yalnızca sonuçları değil, gerekçeleri hakkında da fikir veriyor. Gerçeği kavrayabilmek için her düzeye bakmak şart. Aksi tutum, bazı kavramları/yaklaşımları, düşünce tembelliğine yol açacak birer maymuncuğa dönüştürebiliyor. Sınıfsal çatışmaya dikkat çeken, dış etki arayan, darbeyle devrilenin hatalarına yoğunlaşan yaklaşımların doğru/gerekli pek çok yönü olduğunu düşünmek mümkün kuşkusuz. Buna mukabil, ‘Eninde sonunda koşullarının ürünü bir insan olan asker kimdir?’ sorusu üzerinde de kafa yormak gerekiyor. Bu sorunun ve olası yanıtlarının tarihimizi açıklamak için gerekli olduğuna kuşku yok.
Bir topluluğu çözümleyebilmek için en önemli başvuru kaynaklarından biri de, o topluluğa mensup olanların anılarını naklettiği kitaplar. Yıllarca derslerde askeri darbeleri anlatırken, bu işlere girişen askerlerin duygu ve düşüncelerinin anlaşılabilmesi için bazı biyografilerden, söyleşilerden alıntılar yaptım. Yalnızca ‘darbe’yle sınırlandırmayayım konuyu; Osmanlı’dan günümüze siyasette şu ya da bu ölçüde etkili, bazen belirleyici olan ‘askerler’ kimdir, nasıl insanlardır, birörnek midir, hangi koşullarda yetiştirilirler, nasıl bir tornadan geçerler, topluma nasıl bakarlar, toplum onlara nasıl bakar, siyasetle hangi düzeyde ilgilenirler…
Bugün kitap yazısında, konu üzerine tez olarak yazılıp kitaplaştırılmış bir çalışmadan söz etmek istiyorum. Uzun süredir hakkında bir şeyler yazmaya niyetliydim, kısmet bu yaz gününeymiş. Yazarı, emekli bir asker Hakan Şahin. Kitabın adı, ‘Türkiye’de Asker, Toplum ve Siyaset- Askerlerin Yaşam Anlatıları Üzerinden Bir Okuma’, Beyoğlu Kitabevi, 2021 (Ümit Cizre ‘Önsöz’ yazmış).
Hakan Şahin’in siyaset bilimi alanındaki lisans üstü eğitimi, askerlik deneyimi ve belli ki disiplinli bir çabayla birleşince, ortaya askerin ‘kim’ olduğu sorusuna yanıt veren, yanıt arayanlara kapı aralayan ve hacmine rağmen bir çırpıda okunan çok güzel bir kitap çıkmış. Araştırmacılar için değerli bir kaynak. Osmanlı’dan bugüne kaleme alınmış 132 anı kitabı özenle incelenmiş. Hakan Şahin’in kitabını zevkle okudum.
Şahin, sivil asker ilişkilerini, orduların toplumsal ve siyasal konumları bağlamında bir ‘sorun’ olarak ele almış. Her ne kadar pek çok başlık altında akademik........
© Diken
