Levent Kırca olsaydı, o da dosyaları fırlatırdı
Fatih Altaylı’nın tutukluluğuna karar verildi. Hem de 4 yıl, 2 ay hapis cezası kesilerek… Neden? Cumhurbaşkanını tehdit etmekten. Vicdanları sızlatan, kanatan, herkesin tepkisini çekmesi gereken karar ve gerekçesi bu. Son dönemde sesi en etkili, nitelikli, verimli çıkanlardan biriydi Fatih Altaylı. Malum, bir internet mecrasında yaptığı yayınları milyonlar izliyordu. Oradaki muhalif tutumunda aklı referans alan bir yaklaşım hakimdi. Ülkenin geldiği, getirildiği hali net bir biçimde gözler önüne seriyor, kararsız davranmıyor, olması gerekeni olanın üzerine giderek çözümleriyle birlikte veriyordu. Yıllarca yayın yaptığı ana akım medyadan ayrılışının iktidarca ‘dayanılamayan’ özgürlüğünü ortaya koyuyordu. İnsan hakları temelli, ideale saygılı, demokrat ve çağdaş bir bakış açısıyla yayınlarını gerçekleştiriyordu.
Peki, daha önce de böyle miydi? Hayır! Onu en çok izlenen programlardan birinde, ‘laiklik’ ilkesinin görünmez kılmak istediği cübbelileri, takkelileri ekrana ziyadesiyle taşımasıyla eleştiriyorduk. Bir ekran klasiği haline gelmiş programına, malum şahısları çıkardıkça onlara alan açıyor; bizlere birer gulyabani imajında görünen bu tarikatçıların seslerini milyonlara ulaştırıyordu. Bunlardan en çok bilineni esprileriyle trend topic bile oluyordu üstelik… Sanki, insanoğlunun yaşam değerlerine kasteden şeriat rejimini önerirken, Devrim Yasalarını çiğnerken, Anayasayı düpedüz ihlal ederken izledik onu. Böylece Altaylı, kökü dışarıda olan bu aparatları görünür, önemsenir kıldı. Herkesin nitelikli ve çok eğitimli, gerçek bir okur-yazar olduğu bir ülkede yaşıyor olsaydık, elbette bunlar da konuşsun derdik, ama ne yazık ki öyle bir ülkede yaşamıyoruz. Kaldı ki; zaten ideal bir Cumhuriyet yönetiminde böyle sarıklılar, cübbeliler de meydana çıkamazdı. Özetle Altaylı; çok izlenen, çok bilinen ‘ana akım’ medyanın lokomotif programlarından birini yaparken; tehlikeye giren rejimin, ilke ve devrimlerin, adaletsizliklerin, hukuksuzlukların, işsizlerin, yoksulların konuşulması gerektiği zamanlarda bu hiç duyulmaması gereken kimselere ekranını açtı; kendilerini tanıtma, kitlelerini büyütme, müritlerini artırma fırsatı verdi.
“Bir zamanlar Ergenekon adında bir terör örgütü varmış.” Neredeyse böyle başlamıştı her şey. Komplonun hedefi ve amacı adından anlaşılıyordu aslında. Sözde terör örgütünün, Türklerin varoluş mitlerinden biri olan Ergenekon Destanı’na atfen nitelenmesinden belliydi. Böyle anılan bir operasyonun altından kimlerin çıkacağı da açıktı. Türk ulusunun varlığına, varlık biçimine, hukuk düzenine kasteden tehlikeli, korkunç bir komplo süreci yaşadık, gördük. Fetöcülerin herkesin gözleri önünde sıkılmadan, utanmadan, vicdansızca kararttığı hayatları........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein