menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İsrail’de vicdani reddin bedeli: İnsanlar sokakta üzerime tükürüyor

46 5
07.09.2025

Geçtiğimiz ay askerlik celplerini ateşe veren İsrailli gençlerin eylemlerine tanıklık etmiştik. İsrail’de hem kadınların hem de erkeklerin askerliğe gitme zorunluluğu var. Askerlik süresi iki yılı aşıyor. Fakat bugün askerliğe gitmeyi reddedenlerin önemli bir kısmı, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırım savaşına ortak olmamak için vicdani reddini açıklıyor.

Itamar Greenberg, bu gençlerden biri. Kendisi bu kararının bedelini 18 yaşında olmasına karşın hapis cezasıyla ödedi. Üstelik son 20 yılın en uzun vicdani ret hapis cezasına çarptırıldı. Hâlâ da toplumsal anlamda bedel ödemeye devam ediyor. İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırıma karşı olduğu için sokakta türlü saldırılara maruz kalıyor.

Greenberg ile vicdani ret kararını ve maruz kaldığı hak ihlallerini konuştuk.

Öncelikle, İsrail Ordusu’nda askerlik yapmayı reddetme kararınız hakkında bize bilgi verebilir misiniz?

Geçen ağustos ayında İsrail ordusuna katılmam gerekiyordu. Ancak ben askere gitmeyi reddettiğimi açıkladım, beni tutuklayıp hapse attılar. Mart ayına kadar toplam altı ay hapiste kaldım, sonra serbest bırakıldım ve muafiyet aldım.

Şimdi bir aktivistim, insan hakları aktivisti. İşte benim hikâyem böyle.

Diğer İsrailli gençler ne düşünüyor? Sizce Gazze'deki son savaştan sonra askere gitmeyi reddeden gençlerin sayısı artıyor mu?

İsrail toplumunun çoğu aşırı faşist, milliyetçi. Siyonist propaganda son derece sert. İnsanlar Filistinlileri göremiyor. Ve şimdi Gazze’deki soykırım zamanında her şey çılgınca, sokakta yürümek imkânsız. Şahsen tanınıyorum. İnsanlar beni tanıyor, üzerime tükürüyor ve bana hakaret ediyorlar.

Etrafınızdaki herkesin bir soykırımın parçası olduğunu biliyorsunuz. Bir noktada ben de. Herkes. Tüm dünya. Sokakta yürümek işte böyle bir his. Bu sadece bizim soykırımımız değil. ABD ve Avrupa da bu soykırımın bir parçası. Ama evet, daha fazla insan, daha fazla insan, daha fazla insan askerliği reddediyor. Yavaş yavaş.

Reddedenlerin sayısı çok az; ancak kesin bir artış var. Umarım reddedenlerin sayısı daha da artar, çünkü İsrail’de askere alınma tabusunu yıktık. Artık, Filistinlileri umursamayan, hatta sadece kendilerini düşünen veya rehineleri önemseyen insanlar da askerliği reddediyor. Ama benim için sorun değil, çünkü soykırıma karşı çıkmak için daha iyi bir sebep yok.

İsrail’de askerlik hizmetini reddetmenin ne gibi hukuki sonuçları var? Tarihsel arka planı nedir?

İsrail’deki reddediş hareketi, İsrail devletinin kuruluşundan beri devam ediyor. Aslında, Siyonizm’in ortaya çıkışıyla hemen hemen aynı zamanlarda, kimi insanlar apartheid rejimini daha ilk günden reddettiler. İsrail’in bu reddedişe yanıtı hapis cezası oldu. Az önce söylediğim gibi. Yani çoğu refusnik (retçi) akıl sağlığı kaynaklı, tıbbi vb. bir şekilde muafiyet elde edemiyor ve birkaç aylığına hapse giriyor. Son 20 yılın en uzun hapis cezasını çektim, yarım yıl (197 gün) hapis. Bu, 20 yılın en uzun hapis cezasıydı ama zaten yarım yıla kadar ceza veriliyor.

Biraz daha açmak gerekirse eğer, bu kararın ardından siz ve arkadaşlarınız şahsen nelerle karşılaştınız?

İnsanlar sokakta ve internette size hakaret yağdırıyor, çok ama çok fazla nefret ile dolu. Ama bunu zaten söylemiştim. İsrail toplumundaki direnişin bir parçası olmanın gerçekliğinden bahsedeceğim. Burada bir İsrailli olarak doğduğumu söyleyebilirim. İster beğeneyim ister beğenmeyeyim, ben bir İsrailliyim. İsrailli olarak doğmayı ben seçmedim ama bunu, bir ayrıcalık gibi, İsrail ve Siyonizm’in suçlarıyla savaşmak için kullanıyorum.

Böyle yaşamak çok zor. Yaklaşık iki haftada bir gözaltına alınıyorum. Sürekli kelepçe takılmaktan artık ellerim sertleşti. Sürekli dövülüyorum ve insanlar benden nefret ediyor. Ama sorun değil, bu da görevimin bir parçası. (KA/TY)

Die Linke (Sol), Doğu Almanya'nın Demokratik Sosyalizm Partisi’nden (PDS) evrimleşmesinden başlayarak geçirdiği yirmi yıl boyunca yenilenen krizlerle boğuştu. Bunlar arasında, doğudaki kalelerinin küçülmesi ve en son Sahra Wagenknecht'in 2023'teki kopuşunun da yer aldığı sert bölünmeler de vardı.

Ancak parti 2025'te güçlü bir geri dönüşle yeni seçmenler kazandı ve Bundestag'daki sandalyelerini geri aldı. Bu canlanmanın merkezinde, eski Doğu Almanya dışında doğrudan fedral parlamentoya seçilen ilk Die Linke siyasetçisi, Berlinli Ferat Koçak yer alıyor.

Jacobin'den Mohammed Magdy, Koçak ile partinin canlanması, aşırı sağın meydan okuması ve Almanya'da sol siyasetin geleceği üzerine konuştu.

Mohammed Magdy-Son tartışmayla başlayalım: Die Linke’nin başkentteki Neukölln ilçe örgütü, Birleşik Filistin Ulusal Komitesi’nin bir etkinliğine ev sahipliği yaptığı için eleştirildi, partinin kendisi de bu eleştirilere hedef oldu ve siz de Bild gazetesi tarafından "İslamcılarla birlikte örgütlenmekle" şahsen suçlandınız. Bunu sürdürmek doğru muydu ve bu suçlamalara nasıl yanıt veriyorsunuz?

Ferat Koçak-En büyük Filistin diaspora topluluklarından biri Neukölln'de yaşıyor. Yıllarca, Ekim 2023'ten çok önce, polis ve yerel yönetim tarafından gösteri yasakları, iptal edilen mekanlar ve baskılarla sesleri kısılmıştı. Die Linke Neukölln, bölgedeki herkes için adil bir barış talep edenlerin yanında yer alıyor ve ve buradaki Filistinli ve İsrailli komşularımız için ifade özgürlüğü çağrısında bulunuyor. Benim odaklanmak istediğim konu bu. Springer basını, gündemleri nefret ve bölünme olduğu için beni ve yoldaşlarımı her zaman bir şekilde suçlayacak.

Die Linke, 2012, 2014 ve 2021'de İsrail politikalarını eleştirdi. 2025'te düzenlenen bir anket, Almanların çoğunun -özellikle de Die Linke seçmenlerinin- bir Filistin devletinin tanınmasını desteklediğini gösteriyor. Almanya Filistin’in tanınması yönünde adım atmalı mı?

Filistin devleti tartışması önemli. Ancak işgal sona erdirilmeden ve Alman silah ihracatı durdurulmadan adil bir barış ve bir Filistin devleti olmayacak. Almanya büyük bir sorumluluk taşıyor: On yıllardır İsrail hükümetine koşulsuz destek veriyor ve tüm eleştirel sesleri susturmaya çalışıyor.

Die Linke'nin rolü, silah sevkiyatlarına son verilmesini, bölgedeki tüm halklar için eşit haklar sağlanmasını ve İsrail'in uluslararası hukuka saygı duyması için gerçek bir uluslararası baskı yapılmasını talep etmek olmalı. Odaklanmamız gereken şey bu. Almanya'da birçok kişi zaten bu koşulsuz desteğe karşı çıkıyor. Bizim görevimiz, bu sesleri değişim için siyasi bir güç olarak birleştirmek. Parti liderliğinin, örneğin bu yıl, Eylül sonunda Berlin'de düzenlenen gösterilerin düzenlenmesine de yardımcı olmasından memnuniyet duyuyorum.

Şubat seçimlerinde eski Doğu Almanya dışında doğrudan milletvekili seçilen ilk Die Linke siyasetçisi oldunuz. Bu başarıyı ve görevdeki ilk aylarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir zamanlar "kazanılamaz" olarak nitelendirilen bir bölgede doğrudan milletvekilliği kazanmak güçlü bir işaretti ve umarım bu işaret birçok yerde........

© Bianet