Müslüman Kadın Kimliği II
Tanzimat modernleşmesi, Müslüman kadınların okuma yazma bilmesi, iyi bir eğitim alması gerektiğine dair tartışmalar eşliğinde, Cumhuriyet modernleşmesi, Batılı hemcinsleri gibi olabilmesi için erkeklerin yaptığı her işi yapan yeni Türk kadını kimliği üzerine inşa edildi. Bu inşa, 20. yüzyıl modernleşme politikalarının hemen hepsinin ortak noktası. Nitekim 24 Ekim 1917’de gerçekleşen Bolşevik Devrimi de hem cephenin hem de gündelik hayatın bütün mesuliyetini kadınların üzerine yıkarak, geçmişten kopup geleceğe yelken açtı. SSCB’nin yıkılışının en acı faturası, tıpkı Çarlık Rusya’sından kaçan “haraşolar” gibi “Nataşa”ların üstüne kaldı.
Seküler devrimler gibi “İslami Devrimler” de “imaj yönetimi”ni kadınlar üzerinden yürütüyor. Bakınız Afganistan, bakınız İran İslam Cumhuriyeti. Yönetici erkekler, muktedir erkekler, gelecek tasavvurlarını iki yüz yıldır kadınlar üzerinden tanımlamaya devam ediyor.
2017 yılında İsmet Özel, başörtülü kızların felsefe bilmesi gerektiğine dair yazılar yazdı. Neden cümle “Müslümanlar felsefe bilmeli” diye kurulmamıştı da “Başörtülü kızlar felsefe bilmeli” diye kurulmuştu? Kadınlar felsefe bilmeli değil, başörtülü kadınlar felsefe bilmeli, diyor şair.
Geçen hafta yayımladığım yazıya gelen okuyucu yorumlarında sevgili Nazan Bülbül, yaşananları fazla genellediğimi söyleyerek gönül koymuş. Haklıdır. Ama teklifte bulunmak için tasvir yapmak şarttır ve tasvire ister istemez genellemenin gölgesi düşer.
Lakin değerli okuyucularımın genelleme yaparken adil olduğumu görmelerini temenni ediyorum. Mesela benim satırlarımda asla bazı özneler dışarda tutularak “diğerleri” imha edilmez. Ne demek istediğimi değerli şairimiz İsmet Özel’in satırları üzerinden aktarayım:
“Benim kızlarım Türkiye’de başörtüsü ve İmam Hatip Okulları düşmanlığının haysiyet kırıcı tesirine maruz kaldı. Bir zaman dilimi içinde neler oldu? Neler olmadı? Ne günlere kaldık! Bütün olan bitenler tahtında aklınıza “Sadece senin kızların mı?” suali takıldıysa tahmin ettiğiniz cevabım hazırdır: Evet sadece benim kızlarım. Diğer bütün başörtülü kızlar siyasal İslam’ın estirdiği rüzgarlar altında sürüyle sürüklenmenin tadını gözlerimin önünde çıkaranlardı. Hepsi kargayı kılavuz olarak seçenlerdi. Üstelik onların içinden zalimlerle üstü örtülü, gizli kapaklı beraberliğini yürütenler hiç eksik olmadı. Kızlarımın ikisi de istiskal edici badireyi kahvaltı düşkünü kargaya nanik yaparak yüzlerinin akıyla atlattı. Babaları olarak her ikisiyle de müftehirim. Şimdi artık birer anne olan her ikisine müteşekkir ve minnettarım.” (Başını Örten Kızlar Felsefe Bilmelidir, s.38)
…
Dünü güne bağlamaya çalıştığım bu girişten sonra geçen hafta kaldığımız yerden devam edelim…Yani 1999 yılında meseleye nereden baktığımıza dikkat kesilelim.
Nazife Şişman: Başörtüsü ile ilgili tartışmaları, kimlik ve tanınma kavramları çerçevesinde değerlendirecek olursak, Giddens’ın söylediği gibi, bir giyim tarzı olarak başörtüsünü bir kimliğin dışa vurumu, sembolik anlatımı olarak kabul etmemiz mümkün müdür?
Fatma Barbarosoğlu: Şunu tespit etmemiz lazım. Başörtüsünü Batılı sosyologların kavramlarıyla açmaya, belirlemeye çalıştığımız zaman, laikçi kesim ile ortak bir dile daha kolay kavuşacağız........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Ellen Ginsberg Simon