menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Şahıslar fânî şahs-ı manevîler bâkîdir

11 5
17.09.2025

Dünya itibariyle böyle olduğu gibi, manevî bakımdan da aynı hakikat geçerliydi. Çeşitli isimlerdeki tarikatların, o meşhur isimler ile anılması buna delildir. Meselâ; Nakşî, Kadirî, Rufaî ve Mevlevî tarikatları gibi.

Ahirzaman şartlarına gelindiğinde, eski zamanın şartlarından çok farklı durumlar ortaya çıktı. Bu meseleye açıklık getiren Bediüzzaman Hazretleri şöyle demektedir: “Bu zaman cemaat zamanıdır. Ehemmiyet ve kıymet şahs-ı maneviye göre olur. Maddî ve ferdî ve fânî şahsın mahiyeti nazara alınmamalı. Hususan benim gibi bir bîçarenin kıymetinden bin derece ziyade ehemmiyet vermekle bir batmanı kaldırmayan zayıf omuzuna, binler batman ağırlığı yüklense, altında ezilir.” (Kastamonu Lâhikası s. 19)

Bediüzzaman Hazretleri, bahsi geçen hakikate binaen, Risale-i Nur hizmetini kendisiyle bağlı ve şahıs merkezli bir hizmet hareketi olmak yerine, kitaba endeksli ve cemaatin şahs-ı manevîsini ön plâna çıkaran bir iman cereyanı olarak tesis etmiştir. Böyle bir sistem kurduğu içindir ki, Üstadın vefatından sonra bu hizmet akamete uğramamış ve gittikçe........

© Yeni Asya