menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Şükr-ü örfî (1)

11 1
12.11.2025

“Eğer insan maddî ve manevî her bir uzvunu Allah'ın emrettiği yere sarf etmekle hamdin şubelerinden olan şükr-ü örfîyi ifa ve şeriata imtisal ederse, insanın cevherinde vedia bırakılan o örneklerin her birisi, kendi âlemine bir pencere olur. İnsan o pencereden, o âleme bakar. Ve o âleme tecelli eden sıfatla, o âlemden tezahür eden isme bir mir'at ve bir âyine olur. O vakit insan ruhuyla, cismiyle âlem-i şehadet ve âlem-i gayba bir hülâsa olur. Ve her iki âleme tecelli eden, insana da tecelli eder. İşte bu cihetle insan, sıfât-ı kemaliye-i İlahiyeye hem mazhar olur, hem müzhir olur.”1

“Cem' sîgasıyla zikredilen 'na'büdü'deki zamir, üç taifeye işarettir. Birincisi: İnsanın vücudundaki bütün a'zâ ve zerrata raci'dir ki, bu itibarla şükr-ü örfîyi eda etmiş olur.”2

Bu iki cümledeki “şükr-ü örfî” tamlaması dikkatimi çekti. Anlamını araştırmaya başlayınca. Şu bilgilere rastladım.

Şükr-ü örfî, genel olarak şu şekilde açıklanabilir: Yukarıdaki alıntıda pencere olarak isimlendirilen her bir organımızla Cenab-ı Hakkın isimlerine hem........

© Yeni Asya