Mağduriyet üzerinden istismarlar
Bu durum, ehl-i dalâlet tarafından toplumu sapkınlığa ve isyana sürüklemek, asayişi ihlâl ederek anarşiye zemin hazırlamak amacıyla kullanılmıştır. Böylece, vatan ve din düşmanlarının ülke içinde müdahalelerine fırsat tanıyacak bir ortam oluşturulmuştur.
Toplumda huzur ve asayişi korumakla görevli olan Risale-i Nur’un meslek ve meşrebinde mağduriyet üzerinden istismar girişiminde bulunmak yoktur. Bediüzzaman Said Nursî’den daha çok masum ve mağdur duruma düşen olmadığı hâlde Bediüzzaman, “Konuşan Yalnız Hakikattir” başlığı altında gazetelerde neşrettiği makalesinde, mealen, “Ben bana zulmedenlere hakkımı helâl ediyorum ve onları Allah’a havale ediyorum. Onlar bilmeden âdil kaderin tecellisine vesile oldular. Dostlarım ve talebelerim intikamımı almasınlar”1 demiştir.
Evet Bediüzzaman der ki: “Beşer zulmeder, ama kader adalet eder.”
Hem “Zarara rızası ile girene acınmaz.” Temel bir prensiptir.
Burada dikkat edilmesi gereken şudur: “Bir temel prensibin inkârı bir fırka-i dallenin ortaya çıkmasını netice verir.” Tarih bunun şahitleriyle doludur.
**
Hıristiyanlar, Hz. İsa’nın Yahudîler tarafından çarmıha gerildiğini iddia ederek mağduriyet üzerinden Hıristiyanlığı yaymış ve bu mağduriyeti kullanarak Hz. İsa’nın din-i hakikisi olan tevhid hakikatini ve nübüvvetini teslise ve nübüvvetinin inkarına ve ilâhlık iddiasına vesile yapmışlardır. Bir mağduriyet edebiyatının ortaya çıkardığı vahim neticeyi görüyor musunuz?
Gerçekte ise Kur’ân-ı Kerîm, “O öldürülmedi, onun yerine başkası öldürüldü. Allah Onu kendi katına refetti”2 buyurarak Hz. İsa’nın öldürülmediğini, diri ve sağ olarak Semaya refedildiğini açıkça ifade eder. Hıristiyanlar bunu inkâr ederek Kur’ân-ı Kerîm’i yalanlayamıyorlar, ama istismardan da vazgeçmiyorlar. Çünkü bâtıl olan teslis inancı ancak böyle istismarlar ile cahil halk tarafından kabul görüyor. Onlar da bunu kullanarak bâtıl dinlerini kabul ettiriyorlar ve din adamları ve Kilise toplum üzerinde etkisini bu şekilde devam ettiriyor.
**
Mağduriyet üzerinden din istismarı ilk olarak Şia-yı Hilâfet tarafından çıkarılmıştır. Hz. Hüseyin’in (ra) Kerbelâ’da (10 Ekim 680) şehit edilmesinden sonra başlamıştır. Şia Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i (ra) Ehl-i Beyt sevgisinden dolayı çok sevdiklerini söylerler. Ama ne var ki Hz. Hasan (ra) savaşı değil, barışı tercih ederek Hz. Muaviye (ra) ile........
© Yeni Asya
