menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Yaşlı Adamların Dünyası ve Doğan Tarihsel Özneler

6 0
previous day

Kapitalizm kendi tarihsel sınırlarına çarpmış durumda. Krizler artık yalnız ekonomik çöküşler değil; yaşamın, anlamın ve öznelliğin kökten sarsıldığı tarihsel kırılmalardır. Bu kırılmalarda doğan yeni özne, bu yüzyılın gençliğidir — neoliberal yorgunluğa karşı direnen, kendi varoluşunu politik bir meseleye dönüştüren bir kuşak.

Yaşlı adamların yönettiği dünya çökerken, yeni bir tarih kendini hissettiriyor. Bu çöküş yalnız kurumların değil, bütün bir medeniyet tahayyülünün yaşlandığı andır. Eski dünyanın yorgun yapıları dağılırken, kolektif, özgür ve yaratıcı bir bilinç biçimi doğuyor.

Gramsci’nin sözleriyle, “eski dünya ölüyor, yenisi doğamıyor; bu arada canavarlar ortaya çıkıyor.” Bugün yaşanan da budur: çöken düzenin karanlığında, yeni bir öznellik filizlenmektedir.

Bu bilinç tarihsiz değildir. Onun damarlarında 1848’in, 1917’nin, 1968’in ve 2011’in ritimleri dolaşır. Her devrimci moment, yalnızca kendi çağının değil, insanlığın özgürlük arayışının yankısıdır.

Ekim Devrimi bu hattın doruğudur: emeğin, kolektivitenin ve yaratıcı insanın sermaye karşısında tarih sahnesine çıkışı. O devrim yalnızca bir iktidar değişimi değil; insanın kaderine el koyduğu, yaşamı dönüştürme cesaretini gösterdiği andır.

Bugünün gençliği bu tarihsel zincirin yeni halkasıdır. Onlar Ekim’in mirasını dogma olarak değil, canlı bir olasılık olarak taşır. “Bir başka dünya mümkün” sözü artık nostaljik bir çağrı değil; yaşlı adamların yönettiği dünyanın sonuna dair somut bir deneyimdir.

Kriz ve Tarihin Ritmi

Tarih krizlerle yazılır. Her ekonomik çöküş, yalnızca sermayenin tıkanması değil; toplumun kendi varlık koşullarını sorguladığı bir anlam krizidir.

1848, 1917, 1968, 2010… Her biri ekonomik daralmanın ötesine geçerek bir bilinç dönüşümüne işaret etti. Kriz, üretim ilişkilerinin boğulmasıdır ama aynı zamanda “nasıl yaşamalıyız?” sorusunun yeniden açılmasıdır.

Bugün de benzer bir eşiğin içindeyiz. 2008’in açtığı gedik kapanmadı; pandemiyle genişledi, iklim felaketleriyle derinleşti, savaş ekonomileriyle kurumsallaştı. Sermaye döngüsü hâlâ dönüyor ama artık geleceği üretmiyor. Birikim sürüyor; fakat insanlık ileriyi tahayyül edemiyor.

Gramsci’nin tanımıyla bu, bir organik krizdir: yalnız ekonomik değil, ideolojik ve moral bir tıkanma. Egemen sınıfın “yönetme yeteneğini” yitirdiği, halkın da “rızasını” geri çektiği bir tarihsel boşluk.

İşte bu boşlukta Ekim Devrimi’nin tarihsel anlamı yeniden beliriyor: kriz anlarında geleceğin yeniden kurulabileceği fikrini mümkün kılmak.

Bugünün isyanları yalnız iktidarlara değil, tarihin yönüne karşıdır. Genç kuşak “artık böyle devam edemez” diyerek bir tarihsel sezgiyi dile getiriyor. Bu öfke değil; tarihin içinden konuşan bir bilinçtir.

Neoliberal Çöküş ve Yeni Tahakküm Biçimleri

Bugünün krizi salt ekonomik değil; uygarlığın dokusunu eriten bir tükeniştir. Neoliberal ideoloji bireye özgürlük vaat etti, gerçekteyse borç, güvencesizlik ve yalnızlık bıraktı. Kâr mantığı yalnız doğayı değil, zamanı, duyguyu ve öznelliği de sömürdü.

Devletler sermayeyi kurtarma refleksiyle yurttaşın güvenliğini terk etti. “Demokrasi” temsili bir formaliteye, “özgürlük” piyasa........

© Yarın Haber