menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kayyum Siyaseti ve Solun Sessizliği

6 0
08.09.2025

“Kayyum, sandığın iptali değil; halkın varlığının inkârıdır.”

Halk İradesinin Gaspı

Türkiye’de kayyum siyaseti yalnızca bir belediye yönetim meselesi değildir; bu, halkın söz hakkının doğrudan gasp edilmesi, demokratik mekanizmaların devre dışı bırakılması ve toplumsal mücadele alanlarının sistematik biçimde tasfiye edilmesidir. Gerçeğin çıplak yüzüyle bakıldığında, bunun basit bir idari uygulama değil, doğrudan halkın iradesinin iptali olduğu daha net anlaşılır.

Özellikle Kürt illeriyle başlayıp süren kayyum uygulamaları, seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınmasının ötesinde, halkın toplumsal, kültürel ve ekonomik karar alma kapasitesini hedef almıştır. Diyarbakır, Van ve Mardin’de yaşananlar; yerel demokrasinin işlevsizleştirilmesi, dayanışma ağlarının dağıtılması ve kültürel projelerin devlet denetimine geçirilmesiyle bunun en açık örnekleridir.

Ancak iktidar burada durmamıştır. Kayyum siyaseti artık yalnızca Kürt illeriyle sınırlı değildir; baskı batıya taşınmış, CHP’li belediyeler doğrudan hedef alınmıştır. Seçimli işleyişin anlamsızlaştırılması süreci belediyelerle sınırlı kalmamış, siyasi partilere de yönelmiştir. İstanbul İl Kongresi’nin yargı eliyle iptal edilerek kayyum atanması, yalnızca CHP’ye değil, tüm demokrasi güçlerine verilmiş açık bir gözdağıdır. Halkın oyuyla belirlenen temsilcilerin birer birer tasfiye edilmesi, iktidarın kendi “sandık meşruiyetini” de ortadan kaldırdığını ilan etmektedir.

Bu noktada kritik olan, muhalefetin eylemlerinin kime hitap ettiğidir. CHP’nin mitingleri ve yerel örgütlenmeleri, yalnızca iktidarın bakışına veya uluslararası gözlere mi sahneleniyor, yoksa halkın kendi örgütlü bakışını görünür kılacak şekilde mi konumlanıyor? Eğer hareketin mesajı esas olarak halkın bakışı için üretilirse, mitingler ve toplumsal direnişler sadece tepki değil, aynı zamanda halkın özneleşmesinin sahnesi haline gelir.

Yargının Siyasallaşması

Erdoğan-Bahçeli ittifakının rejimi diktatoryal bir başkanlık sistemine dönüştürme süreci, yargının iktidarın müdahale aracına dönüştürülmesiyle kritik bir eşik kazanmıştır. CHP İstanbul İl Kongresi’ne yapılan mahkeme müdahalesi, parti içi bir çekişme gibi görünse de, aslında muhalefetin örgütsel kapasitesini kırarak iktidarı kalıcılaştırma stratejisinin parçasıdır.

Yargının siyasallaşması, Anayasa ve YSK gibi kurumların fiilen etkisizleştirilmesiyle desteklenmiş; yargı, partilerin iç işleyişine kadar nüfuz eden bir siyasi mühendislik aracına dönüşmüştür. Bu yöntemler yeni değildir: Geçmişte Kürt........

© Yarın Haber