menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bu Düzen Çöküyor, Devrimciler Ne Yapmalı? Nasıl Yapmalı?

12 0
04.08.2025

Egemenlik Sarsılıyor

Türkiye’de egemen sınıf düzeni yalnızca siyasal değil; ekonomik, toplumsal ve ideolojik alanlarda da derin bir çözülme yaşamaktadır. Devlet kurumları işlevsizleşmiş, yasalar ise halk için değil; zenginler ve iktidar sahipleri için işler hale gelmiştir. Burjuva hukuku, formel eşitlik ilkelerini yitirerek adalet mekanizmalarını keyfiliğin hizmetine sunmaktadır.

Rejim artık sadece otoriter değil, krizle yeniden üreyen; istikrarsızlığı olağanlaştıran ve kurumsallaştıran kalıcı bir faşist düzene dönüşmüştür. Faşizm yalnızca baskı aygıtlarının yoğunlaşması değil; toplumu siyasal özne olmaktan çıkaran, hayatın her alanına sirayet eden sistematik bir tahakküm biçimidir. Çalışma yaşamından eğitime, kent mekanlarından dijital dünyaya kadar her yerde örgütlenmektedir.

Marx’ın dediği gibi, devlet “burjuvazinin ortak işlerini yöneten bir komite” olmaktan çıkmış, çöküşü bastırmakla görevli bir baskı makinesine dönüşmüştür. Bu kriz geçici değil, yapısaldır. Türkiye kapitalizmi, küresel kapitalizmin dönüşümüne uyum sağlayamamış, sürdürülebilir bir sermaye birikim modeli kuramamıştır.

Bu yetersizlik, çöküşü baskı ve rıza mekanizmalarıyla yönetme çabasına dönüşmektedir. Lenin’in sözleriyle, “üsttekiler eskisi gibi yönetemiyor, alttakiler eskisi gibi yaşamak istemiyor.” Türkiye tam da bu eşiği yaşıyor.

Siyaset artık sermaye krizinin bir aracı olarak işlemekte; kriz siyaset eliyle bastırılmakta, daha da derinleşmekte ve yönetilemez hale gelmektedir. Yoksulluk, güvencesizlik ve geleceksizlik kalıcılaşmıştır.

Halk yalnızca geçim derdiyle değil, siyasal özne olma yeteneğinin sistematik tahribiyle de yüzleşmektedir. Siyasal temsil işlevsizleşmiş, halkın söz hakkı bürokrasiye ve vitrin demokrasisine hapsedilmiştir. Gelecek, halk için iptal edilmiştir.

Bugün geniş kitleler yalnızca yoksullaşmıyor; umutlarını da yitiriyor, geleceğe olan inancını da. Toplum açlığa olduğu kadar kimliksizliğe, geleceksizliğe ve siyasetsizliğe mahkûm edilmiştir. Mao’nun dediği gibi, “durum karmaşık, düşman güçlü ama halk büyük enerjiye sahip.”

TÜİK’in çarpıtılmış verilerine rağmen yoksulluk derinleşmekte; genç işsizlik ve gelir adaletsizliği tarihsel zirvelerde seyretmektedir. Milyonlar açlık sınırında yaşarken, zenginlerin serveti büyümektedir. Asgari ücretin 58 bin 500 TL olması talebi, yalnızca ekonomik bir hesap değil; sömürünün ve servet gaspının cesurca ifşasıdır.

Emek artık yalnızca yaşamı değil, hayatta kalmayı bile garanti edememektedir.

Krizi Faşizmle Yönetiyorlar

Rejimin ayakta kalma stratejisi, halkı siyasetsizleştirmeye dayanıyor. Krizi olağanlaştırarak yönetme yetisini sürdürmeye çalışmaktadır. Egemen ideoloji çöküşü normalleştiriyor; yönetemediğinde bastırıyor, bastıramadığında ise halkın öfkesini bireyselleştirip yönsüzleştiriyor. Herkes kendi başının çaresine bakmaya zorlanıyor.

Bu ideolojik zorunluluk, sistemin en........

© Yarın Haber