5N1K : Türkiye
Değerli Okurlar,
Günümüzde,
Birey ya da toplum olarak: ahval ve şeraitimiz noktasında, sıkıştığımız labirentten çıkış yolu var mıdır?
İlk söz Ahmet Zorlu'da;
"Ülkemizin her değeri,hayatımızı şekillendiren her uygulama büyük bir tehdit altında.
Ülkenin demografik yapısı,adalet sistemimiz, eğitim sistemimiz, sağlık sistemimiz, kültürümüz, sanatımız, aile bütçemiz, canımız, malımız, kısacası her şeyimiz.
Hangisini kurtaracağımızı şaşırmış durumdayız:
Ormanları mı,hayvanları mı, çocukları mı, Demokratik Sistemi mi, Cumhuriyeti mi, Vatanı mı, kadınları mı, kendimizi mi?" (1).
**
Birliktelik ve sevgi;
Belki de yeniden doğmanın, karanlıktan aydınlığa yolculuğun ilk adımıdır. Bülent Ecevit’in " El ele büyüttük sevgiyi…"adlı şiirini hatırlatan İsmet Orhan 'da söz;
"O günlerden,bugünlere çok şeyler değişti… Biz toplum olarak tersini yaptık,el ele yok ettik sevgiyle beraber her şeyi…
Her anlamda,özdeşleşme psikolojisinin kölesi olduk.
Bir türlü birey olamadık. Okumuyoruz,araştırmıyoruz,sorup sorgulamıyoruz.
Bu yüzden de sürü halinde,güven arıyoruz,kimlik arıyoruz. Biat kültüründe aidiyet arıyoruz.
Biat kültürünün temsilcileri, yönetimleri ele geçirince; Ahlakın,adaletin,bilimin,özgürlüğün çöküşü ve bitişi hızla yol aldı…
Oysa! Ahlak ve özgürlük ayrılmaz bir bütündür. Biri olmadan diğerini yakalamak mümkün olamıyor…
İşte tüm bunlardan dolayı;
Cehaletin,getirisi- götürüsü eşitlenince de,cehalet meşru kılındı…
Yalan,talan,haksızlık,hukuksuzluk, hırsızlık, kutsallaştı…
Sonuçta…
İyi- kötü ayrımını rafa kaldırmayı becerdik. Kötü ve daha kötü ayrımında,boğulduk, kötünün iyisini aramayı özlem haline getirdik. İyi olan her şeyi öteleyip,kötü olan her şeyi kabullenmeyi başardık…
Peki!
Sonucun sonucunda,kötüden iyiye dönmeyi başarabilecek miyiz?…
O da,ünlü Afgan fıkrasındaki gibi gizemini koruyor;
"Bir gün,bakkal eşeği ile çerçi eşeği dertleşiyorlar…
Bakkal eşeği:Gardaş nasılsın?
Çerçi eşeği:Akşama kadar bir tutam ot için yük taşıyorum,içine edeyim böyle hayatın ölmek istiyorum.Sen nasılsın?
Bakkal eşeği:Benimde senden farkım yok ama,ben bir“umutla“ yaşıyorum? Benim sahibim çok sinirli,Her akşam karısıyla kavga ederken,seni bu eşeğe becerttireceğim diyor. İşte ben,bu umutla yaşıyorum…"
Her şey bir tarafa,yapacak bir şey kalmayınca, umudu kaybetmemeyi başarmakta,başarının bir sırrı diyelim..." (2).
**
Değerli Okurlar,
"Yaşamı tek bilinmeyenli bir denklem gibi ele almak,altı boş kulağa hoş sloganlarla konuşup, zamana göre kendini geliştirmeyen, saplantı slogan hükümlere göre yaşamak ve mevzi alıp dayatmaya çalışmak kolaycılığı hiç kimseyi ve de toplumları bir yere götürmez.Yaşamda soruların pek çoğunun tek bir cevabı yoktur." Nobel ödüllü Danimarkalı fizikçi Niels David Bohr'un "Dar kafalılıktan bıktım..." sözünü not edelim.(3).
Gerçekten,
Hayatımız, “varoluş muhasebesi” gibi ve bir çığlık bir çağrı gibi yankılanıyor, 2025 Türkiye’sinin ruh halinin de bir röntgeni gibi...
Neler yok ki?
Parçalanmış dikkat, tehdit altındaki değerler ve yönünü şaşırmış bir toplum...
Karamsarlık ve endişenin hakimiyeti...
Bir zamanlar umutla kurduğumuz o hayallerin, o hayatın enkazında, “inşallah maşallah” modunda ömür tüketmeye alışmış bir hal...
Bu arada, DijiHayat konusu da var. Her an teknoloji ilerliyor, algoritmalar öğreniyor, yapay zekâlar konuşuyor ama insanoğlu suskun ve şaşkın.
Neden ?
DijiHayatın sadece teknolojik bir dönüşüm olmadığının aynı zamanda insanın kendi öz değerlerini de yeniden tanımladığı bir çağ olduğunu lütfen göz ardı etmeyin, zira o hayat çoook yakınımızda...
Kısaca,
Birey,toplum hatta Devlet olarak bir 5N1K sorusunun içinde sıkışmışız ve bir cevap belki bir çıkış aramaktayız.
**
5N1K dedik;
Bu topraklarda,bu sokaklarda, bu ekranlarda.Kısaca Türkiye’nin her köşesinde ve zihinlerde; insanî, tarihî, kültürel değerlerimiz çürüyor, aşınıyor ve hâlâ tehdit altında ise sorun da, sorumluluk da ortak demektir.
Zaten, uzun süredir düşünmeyi tevekküle, üretmeyi tüketime, dayanışmayı rekabete kurban etmedik mi?
Cehalet, umursamazlık ve günü kurtarma alışkanlığı yaratırken yaklaşan teknoloji çağını da umursamadık ve hâlâ temennilerle avunmuyor muyuz?
Birhan Eroğlu'nun dizeleriyle:
"Sözcükler tükenmiş,/Kalem kağıda küsmüşken,/Şimdi nasıl anlatmalı/İnsanın insana yaptığını..."(4) diyerek ahvalimizi,sorun ve sorumluluğumuzu ve de vazifemizi ele alalım istedim.
1)Ne oldu? Belki bir teşhis... Türkiye'nin temelini oluşturan sistemlerin (demografik, adli, eğitim, sağlık, kültür) ve değerlerin (aile, can, mal güvenliği) eşzamanlı bir tehdit altında olduğu ve bunun, tek bir sorundan ziyade "varoluşsal krizler yumağı" ve insanların da sürekli bir "yangın söndürme" modunda hangi yangına önce koşacaklarını şaşırmış durumda olduğu........
© Toplumsal
