menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ateş düştüğü yakar!

19 6
31.01.2025

Diğer

31 Ocak 2025

Kartalkaya’da 36’sı çocuk 78 kardeşimizi kaybettiğimiz otel yangının üzerinden 10 gün geçti. Ateşin yaktığı ailelerin evlerindeki acı bulutu giderek yoğunlaşarak olduğu gibi duruyor. Sanırım bazı şeyleri anlatmak için kelimeler kifayetsiz; tatil sevinci için giden çocukların neşesinin bir evden aniden yok olmasının keskin acısını, başta anneler olmak üzere, ailelerin tüm üyeleri, teyzeleri, halaları, büyük teyzeleri, abileri, amcaları, dayıları, okul arkadaşları, öğretmenleri, şiddeti azalsa da şifasız bir hüzne dönüşerek çok uzun süre hissedecektir. Bizi insan yapan o eşsiz hamurun içinde, dayanırken eğer yere düşen bir cam bardak gibi kırılıp dağılmazsak direnç diye bildiğimiz, içinden dayanışma, zorluklardan, acıdan bir fayda yaratma gibi duygular da kendine yer açacaktır. Beni bu satırları yazmaya iten de yangında ablasının 18 yaşındaki erkek torununu kaybeden sevgili arkadaşım Buket’in “Şükrü biz acıdan yorgunuz ama ‘başka canımız yok’ isimli bir ağ kurduk” diyen sesi oldu. Yangınla ilgili her haberi, çocuklarla ilgili her ayrıntıyı, takip ettiğim tip 1 diyabetli çocuklardan birisi ile karşılaşmak endişesi ile okumuş, sonra herkes gibi ülkemizin karmasına dönmüştüm ama Buket’in acılı paylaşımlarını okuyunca kendimi o evlerin yanında yöresinde dolaşır buldum yeniden.

Her hafta onlarca çocukla, onların gözleri, ruhları, gülüşleri, sevinçleri, sarılışları ile dolu çocuk hekimi dünyam, kayma sevincinden yorgun uykuya dalmış çocukların/gençlerin alevler/dumanlar arasında bir gece ansızın yok oluşundan gelen çığlıklar ile sarsıldı ve çocuklara her zamankinden daha çok sarılmaya, onlar için her zamankinden daha çok şey yapmaya, daha borçlu hissetmeye, onların gülüşlerini özenle, saygıyla koruyan bir dünya için daha çok uğraşmaya söz vererek geçirdim son 10 günü.

Gece gündüz içimde birçok düşünce, ses, anı, bilgi belirdi. Bunlardan bir tanesi 1980 öncesi yılları beni o zamanın kargaşası içinde yitirme korkusu ile geçiren (olmayacak şey değildi) anamın “sana bir şey olursa, kendimi dereye atarım, ben de ölürüm” diyen sesiydi. Bunu söylerken anamın ciddi olduğunu bilirdim ve eğer o yıllarda kendimi biraz sakınmışsam anamın bu sözlerindendir diyebilirim. Çocukların kaybı her aileyi, ailedeki her bireyi çok derinden etkiler ama eğer “paramparça olmak” diye bir şey varsa bunu daha çok anneler yaşar ve aslında daha sonra “iflah........

© T24

Get it on Google Play