menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Havuzdan kaçarken denizde boğulmasak?

16 3
01.07.2025

Diğer

Konuk Yazar

01 Temmuz 2025

Bugün yaşadığımız derin krizin (demokrasi krizi, yönetim krizi, yargı krizi, ekonomik kriz…) başlama vuruşu birçoklarının sandığı gibi 2017 yılındaki Anayasa referandumu değildi. Çok daha önce başlayan ve yıllara yayılan birkaç adımda tamamlanan medya operasyonları olmasa, bugünlere gelmeyebilirdik. Şöyle bir geriye gidip filmi hızla ileri sarsak, parlamentoyu ve kabineyi saf dışı bırakıp tüm yetkileri tek kişinin eline teslim eden (çarpıcı bir kampanya sloganı ile; bütün kilitlerin anahtarını tek kişiye veren) sistem, ancak yoğun medya/propaganda bombardımanı sayesinde halka kabul ettirilebilirdi ve öyle de oldu.

Ana akım medyaya “rağmen” iktidara gelen Ak Parti için, iki seçenek vardı başlangıçta: Ya ana akım medya ile sulh içinde yürümek ya da kendi ana akımını yaratmak.

Pek çok pragmatik hamlesinde olduğu gibi burada da her iki seçeneği harmanlayan bir hibrit modeli hayata geçirdi AK Parti: Kendi hükümranlığını kurana kadar, “en az zorlanacağı taşeronlar” eliyle sürdürdü hakimiyetini. Ama hedefte ve ufukta, kendi medya egemenliğini kurmak hep vardı ve önce Truva atlarıyla sızdığı ana akım düğümünü, ilk fırsatını bulduğu anda Büyük İskender’in yöntemiyle çözdü:

2003 yılında Cem Uzan’a, 2008’de Sabah-ATV grubuna, 2013 yılında Akşam, Show, Skyturk gibi kanalları elinde bulunduran Çukurova Holdinge, 2018’de Doğan Medya Grubuna yapılan operasyonlarla, eskinin ana akım medyası iktidarın belirlediği sermayenin eline geçti ve sayısız gazete, televizyon, radyo, internet sitesi “propaganda fabrikası” gibi çalışmaya başladı.

Tayyip Erdoğan’ın siyaset stratejisi kutuplaştırma üzerine kuruluydu ve bunun için gerekli iklimin en birinci şartı medyayı kontrol etmekti. Böylece, iki Türkiye çıktı ortaya.

2008'de ise, bugün iktidar medyasının amiral gemisi diyebileceğimiz ATV-Sabah grubu, TMSF marifetiyle, Çalık Holding'e teslim edildi. 2013 yılında da, Çukurova Holding'in elinde bulunan Akşam, Show, Skyturk gibi medya kuruluşları TMSF eliyle iktidarın istediği ellere pay edildi. Böylece, 90'lı yılların ana akım medyasının önemli aktörleri Cem Uzan, Dinç Bilgin, Mehmet Emin Karamehmet gibi isimlerin oyun dışı kaldığı yeni bir medya ortamı yaratılırken, iktidarın propaganda faaliyetini yürütecek güçlü bir medya ağı oluşturulmuş oldu.

Operasyonun tamamlayıcı adımı ise 15 Temmuz darbe girişimi sonrası atıldı: Olağanüstü hal şartlarında darbe girişimiyle ilgili ilgisiz 150’den fazla televizyon, gazete, haber sitesi kapatıldı.

Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Raporundan: “150'den fazla medya kuruluşu mahkemelere başvurulmadan Olağanüstü hal kapsamında çıkarılan kararnamelerle

© T24