Svalbard Antlaşması, stratejik olarak önemli ama düşündüğünüz nedenden değil!
Diğer
15 Mart 2025
Dr. Eda Ayaydın
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın taraf olma kararını 2022 yılında imzaladığı Svalbard Antlaşması, 7 Mart 2025 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bunu takiben, Türkiye vatandaşlarının Svalbard’a vizesiz girebileceğine ve bölgede iş kurma fırsatının doğduğuna dair birçok haber, Türkiye medyasında yer buldu. Bahsedilen ‘ticari fırsat’lar arasında, bölgedeki hidrokarbon yatakları ve balıkçılık da yer alıyordu.
Son yıllarda kutup bölgelerine giderek daha fazla bilimsel ilgi gösteren Türkiye, Svalbard Antlaşması ile birlikte Arktik’teki varlığına resmiyet kazandırmış oldu. Ancak vizesiz seyahate ve iş fırsatlarına dair haberler büyük oranda, Norveç’in Svalbard’daki egemenliğinin yanlış anlaşılmasına ve Svalbard Antlaşması’nın hatalı yorumlanmasına dayanıyor. Nitekim Antlaşma ile vizesiz ziyaret resmi olarak mümkün olsa da, pratikte seyahatler Oslo üzerinden yapılıyor ve vize gerektiriyor. Ayrıca bölgede çalışmak ve iş yapmak, sıkı denetimlere tâbi tutuluyor.
Öte yandan Ankara’nın ‘her yerde olma’ stratejisinin bir yansıması olarak da görülebilecek ve Arktik’te resmi varlık kurulmasını sağlayan bu adım, aynı zamanda bilimsel bir açılım. İklim değişikliğinin etkilerinin en fazla ve doğrudan görüldüğü Svalbard, bilimsel olarak önemli bir laboratuvar. İklim değişikliğinin yanı sıra okyanuslar ve biyoçeşitlilik üzerine önemli çalışmaların yapıldığı bu bölge, Türkiye’nin de araştırma yaparak tecrübe kazanabileceği bir yer.
Svalbard Antlaşması’nın Türkiye için gerçek önemini anlayabilmek için, konuyla ilgili bazı yanlış bilgilere düzeltmek ve az bilinen konulara açıklık getirmek gerekiyor.
Svalbard, Barents Denizi yakınlarında yer alan bir Arktik takımada. Hukuki statüsü 20. yüzyıla kadar ‘terra nullius’ (sahipsiz toprak) olan Svalbard’ın tam egemenliği, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Norveç’e geçti.
Svalbard takımadaları arasındaki tek yerleşim adası Spitsbergen’dir. Sanayi, bilim ve turizm kaynaklı nüfus hareketliliği ise Longyearbyen ve Ny-Ålesund’a yöneliyor. Svalbard Antlaşması sayesinde Norveç’e kıyasla yüzde 8 daha düşük vergi oranına sahip olan Longyearbyen, bir ‘düşük vergi bölgesi’dir ve bu nedenle iş dünyası için cazip hale geldi.
İklim değişikliğinden en çok etkilenen ve değişimin en çok gözlendiği noktalardan biri olan Svalbard, jeopolitik açıdan stratejik bir bölge ve Oslo’nun öncelikli hassasiyeti, çevrenin korunması. Norveç, uluslararası ilgiyi denetlemeye ve bölgedeki faaliyetleri, çevresel düzenlemelerle ve bilimsel araştırma çerçevesinde kontrol altında tutmaya çalışıyor.
Türkiye’nin kutup bölgelerine ilgisi, son yıllarda giderek artıyor. Ancak bilimsel araştırmalara odaklı olan bu ilgi, siyasi emellerden ziyade akademik ilgi ile şekilleniyor. Svalbard Antlaşması’na taraf olan Ankara, böylelikle Arktik’teki varlığını resmi olarak ortaya koymuş durumda. Ancak bu katılım, bölge hakkında bazı yanlış yorumları ve kafa karışıklığını da beraberinde getirdi.
Öncelikle, Svalbard’ın ne bir ‘gizli cennet’ ne de ‘sahipsiz toprak’ olduğunun net olarak anlaşılması gerekiyor. Türkiye’nin bu anlaşmaya taraf olmasıyla birlikte Svalbard’ın Türk yetkililer tarafından bir ‘vadedilmiş toprak’ olarak sunulması ve ekonomik bir fırsat kapısı olarak görülmesi, yanlış yorumların da kaynağını oluşturuyor.
Oysa, dönemin Norveç Dışişleri Bakanı Anniken Huitfeld’in de belirttiği gibi, Türkiye’nin Antlaşma’ya........
© T24
