menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

‘‘İklim Kanunu, iklim değişikliği ile mücadele etmeyi amaçlamıyor’’

17 8
26.02.2025

Diğer

26 Şubat 2025

Dr. Serkan Köybaşı ve Dr. Ezgi Ediboğlu

Küresel ısınmayı bir buçuk veya en fazla iki derece ile sınırlandırmayı hedefleyen Paris İklim Anlaşması, Türkiye dahil 194 ülke ve Avrupa Birliği tarafından onaylandı. Ancak Anlaşma, bu hedefe nasıl ulaşılacağı konusunda taraf ülkelere esneklik tanıdığından, birçok ülke, hukuki bağlayıcılığı olan bir yol haritası hazırlığına giriyor. Kısa, orta ve uzun vadeli hedefler içermesi beklenen iklim kanunları, ülkelerin iklim değişikliği ile mücadelesinde yol gösterici olma amacı taşıyor.

Ekim 2021’de hem Paris Anlaşması’nı onaylayan hem de 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefi koyan Türkiye’nin iklim kanunu, yine 2021 yılından bu yana hazırlık aşamasındaydı. Taslakları dönem dönem basına yansıyan İklim Kanunu Teklifi, 20 Şubat 2025’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) sunuldu. Ne var ki uzmanlar, iklim değişikliği ile mücadeleye dair somut düzenlemeler veya ara hedefler içermeyen metnin, bu haliyle bir iklim kanunu olarak okunamayacağını belirtiyor.

İklim Kanunu Teklifi hakkında değerlendirmelerine başvurduğumuz Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hayvan ve Doğa Hukuku Laboratuvarı Kurucu Direktörü Doç. Dr. Serkan Köybaşı, İklim Kanunu Teklifi’nin, ‘‘adı ‘iklim kanunu’ olsa da, aslında iklim değişikliğini durdurmaya yaraması mümkün olmayan, yalnızca bir piyasa yaratılmasına yarayacak bir kanun düzenlemesi,’’ olduğunu aktarıyor.

Net sıfır hedefi tarihi olan 2053’ün dahi yalnızca gerekçe kısmında verildiğine dikkat çeken Köybaşı, bu kısmın hukuki bağlayıcılığının ikincil olduğuna dikkat çekiyor. Köybaşı’na göre Kanun’da 2030, 2040, 2050 ve 2053 için emisyon azaltım hedeflerinin açıkça yazılması gerekirdi.

Max Planck İnovasyon ve Rekabet Enstitüsü Kıdemli Araştırmacısı Dr. Ezgi Ediboğlu ise İklim Kanunu Teklifi’ni endişeyle okuduğunu belirterek, ‘‘Genel olarak taslağın verdiği his, daha çok iklim değişikliğinden gelebilecek ekonomik kazancın regüle edilmesi gibi görünüyor,’’ diyor.

İklim krizini bir ‘‘fırsat’’ olarak tanımlayan Kanun Teklifi’nde önemli bir vizyon sorunu olduğunu vurgulayan Ediboğlu, çevresel koruma karşısında kalkınmanın önceliklendirmesini de eleştiriyor. İklim değişikliği ile mücadelede, çevresel korumanın garanti altına alınması gerektiğini vurgulayan Ediboğlu’na göre Teklif’te ‘‘tam tersi yapılmış ve her noktada kalkınma şerhi getirilmiş veya kalkınma ile çevresel koruma karşı karşıya getirilmiş.’’

İklim Kanunu Teklifi hakkında görüşlerine başvurduğumuz Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hayvan ve Doğa Hukuku Laboratuvarı Kurucu Direktörü Doç. Dr. Serkan Köybaşı’nın ve Max Planck İnovasyon ve Rekabet Enstitüsü Kıdemli Araştırmacısı Dr. Ezgi Ediboğlu değerlendirmelerini, sırasıyla, aşağıda paylaşıyoruz.

Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hayvan ve Doğa Hukuku Laboratuvarı Kurucu Direktörü Doç. Dr. Serkan Köybaşı’nın değerlendirmeleri:

‘‘İklim Kanunu teklifi, daha önce internette dolaşan taslağa çok benziyor, ancak onun da gerisinde kalan bir düzenleme olmuş.

Öncelikle ben bu teklifi bir iklim değişikliği kanunu teklifi ya da iklim kanunu teklifi olarak okumazdım veya öyle kabul etmiyorum. Bu bir emisyon ticareti düzenlemesi kanunu.

Kanunun içeriğine baktığımız zaman, iki bölüme ayrıldığını görüyoruz. İlkinde iklim değişikliğinin ne kadar önemli olduğuna dair güzel cümleler ve ‘iklim adaleti’ veya ‘adil geçiş’ gibi süslü kavramlar yer alıyor. Ancak bunlarla ilgili hiçbir somut düzenleme yok. İklim değişikliğinin önlenmesi için emisyon azaltımından bahsediliyor ancak net sıfır için bir tarih bile verilmemiş.

Net sıfır hedefi tarihi olarak 2053, yalnızca gerekçe kısmında geçiyor; ana metinde, yani kanun metninde ise bu tarih geçmiyor. Gerekçe kısmının hukuki bağlayıcılığı ikincil; tarihe yalnızca o kısımda yer vermek, sorumluluktan kaçmanın bir yolu.’’

‘’Şu andaki net sıfır emisyon hedefi tarihi (2053), Cumhurbaşkanlığı kararı ile belirlenmiş durumda. Bunun bir bağlayıcılığı yok. Bir sonraki cumhurbaşkanı, ‘ben bu kararı değiştiriyorum, net sıfır hedefini 2070 senesine erteliyorum,’ dediği zaman, yapacak bir şey yok. Bu nedenle bu kanunda net sıfır tarihinin bile belirlenmemiş olması, kabul edilebilir bir şey değil.

Kanunda 2030, 2040, 2050 ve 2053 için açıkça emisyon azaltım hedefleri yazılmalı ve böylece yürütme çerçeve içine alınmalıydı. Bu haliyle yürütme için, yani cumhurbaşkanlığı için, hiçbir bağlayıcılığı yok. Kimin, nasıl, ne kadar emisyon azaltacağı belli değil. Sadece şirketler için piyasa oluşturulmuş; bunun ötesinde devlete yüklenen hiçbir sorumluluk yok.‘’

‘’Net sıfır hedefi olarak 2053 tarihinin bile yazılmamış olması, dünyadaki diğer iklim değişikliği kanunlarına da çok aykırı bir durum. Hatta Almanya Anayasa Mahkemesi kararına ve İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin KlimaSeniorinnen ile ilgili kararına göre de bir hak ihlali.

Almanya Anayasa Mahkemesi, Neubauer kararında, ‘sen devlet olarak 2050’de net sıfır hedefine ulaşacağını söylemişsin ancak ara hedeflerini yazmamışsın, onları da yaz,’ diyordu. Çünkü Almanya’nın kanununda 2030’a kadar yüzde 55 azaltım, 2050’de ise net sıfır hedefi bulunuyordu; Almanya Anayasa Mahkemesi, bu hedefleri dahi yeterli bulmadı ve ara tarihler de verilmesi gerektiğini söyledi. Bunun üzerine, 2040 yılına kadar yüzde 80 azaltım hedefi eklendi.

Almanya Anayasa Mahkemesi, ara hedefler bulunmamasının, gençlerin ilerideki haklarını ihlal ettiğini söyledi çünkü kanun, 2030’dan sonra karbon emisyonlarında inanılmaz bir azaltım yapılmasını gerektiriyordu. Mahkeme, bu........

© T24