menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bienalde ilk kadın dalgası; deprem, savaş ve göç bienallerin de kapısında

16 1
15.09.2025

Diğer

15 Eylül 2025

İSTANBUL BİENALİ TARİHİ – IV

Bienal’in üçüncü ve dördüncü edisyonlarında, aidiyet, göç, hafıza, merkez-çevre gibi konular, daha çok kültürel çoğulculuk bağlamında ele alınmıştı. Beşinci ve altıncı edisyonlarda ise duygular ve kişisel deneyimleri odağına alan işlerin sayısı giderek arttı.

Sabit anlamların çözüldüğü, bireyin kendi anlamını yeniden inşa edebileceğini savunan Derrida’nın yapısöküm kuramı ya da Foucault, Delueze ve daha birçok düşünürün tezleri, sanat alanında kültürel olduğu kadar kişisel deneyimlerin anlatımının meşrulaşmasına da yol açtı. Sanatçı kendi hayatından, bedeninden hafızasından yola çıkarak evrensel bir tartışma açabilirdi.

Duygusal alanlar aynı zamanda toplumsal yapıları sorgulamanın bir yolu olarak görüldü ve sanatın kişisel deneyimlere yaslanmasını güçlendirdi. Sanatçının öznel deneyimleri felsefi açıdan da anlamlı ve politik zemine oturuyordu.

Özne ve kültürün çoğul, parçalı ve sürekli inşa halinde olduğunu vurgulayan bu düşünce sistemleri ile sanat, kültürel çoğullukla birlikte giderek bireysel deneyime doğru kaydı.

5. İstanbul Bienali’nin küratörü Rosa Martínez, seçtiği temayla, eserlerinde kaygı, yalnızlık, ölüm ve aşk gibi duyguları işleyen Avusturyalı şair ve romancı Rainer Maria Rilke’ye atıfta bulunuyordu.

Yaşam, Güzellik, Çeviriler/Aktarımlar ve Diğer Güçlükler Üstüne başlığıyla 1997 yılında düzenlenen bienal, sanatın yaşamla birleşerek “klasik estetik ölçütler”in yani modernizmin dışına çıkması için çağrıda bulunuyordu.

Sanatın farklı hayatlarla bir arada yeni biçimler kazanarak dönüşmesine vurgu yapıyordu.

Bu bağlamda toplumun her katmanında ezilen kadınların öznel deneyimlerini daha görünür kılmak için kadın sanatçılara ağırlık verdi. 5. Edisyona katılan sanatçıların yüzde 60’ı kadındı.

O güne kadar düzenlenmiş bienaller arasında kadın sanatçılara ayrılan en yüksek orandı. İspanyol Küratör bu yaklaşımı destekler nitelikte Kadın Eserleri Kütüphanesi’ni sergi mekânlarından biri olarak seçti.

Her edisyonla değişen mekânlar ve mekanların konumları, şehir zeminine yayılıp daralması da bienallerin kavramsal çerçevesiyle örtüşür.

5. Bienal’in teması farklı kültürler ve hayatlarla birlikte bu hayatların yaşandığı coğrafyaları da kapsıyordu. İstanbul’un hem coğrafi hem de kültürler arası bir köprü olmasından esinlenen Martínez, Bienal’i kültürlerarası bir geçiş kapısı olarak tasarladı. Atatürk Havaalanı, Sirkeci Garı, Haydarpaşa Garı gibi kentin giriş ve çıkış kapılarını sergi mekanlarına ekleyerek Bienal’i geniş bir alana yaydı.

6. İstanbul Bienali aynı zamanda şair/yazar olan Paolo Colombo küratörlüğünde 1999’da yapıldı. Colombo, Bienal temasını Tutku ve Dalga olarak belirlerken sokak müzisyeni Antonis Diamantidis’ten esinlenmişti. 1890’ların sonunda Arnavutköy’de doğan Diamantidis’in sahne adı “Dalgas” Türkçede “dalga”, Yunancada “tutku” anlamına geliyor.

İtalyan küratör Colombo, Marcel Duchamp’ın kelime oyunlarına benzettiği bu adı ve müzisyenin hayat hikayesini metafor olarak kullandı. İki kültürün dilbilimsel açıdan ortak mirasına gönderme yaparken bienalin kavramsal çerçevesini bireysel hayat hikayeleri üzerinden şekillendirdi. Küratör,........

© T24